29

187 29 1
                                    

Aralık ayında ilk kar düştü Çorum'a. Her yer bembeyazdı. Okullar tatil edildi. İnsanlar dikkatli adımlarla işlerine gidiyordu. Kar topu savaşı yapan çocukların sesleri evlere kadar ulaşıyordu. Ağaçlar, caddeler ve çatılar karla örtülmüştü. Şehrin simgesi Saat Kulesi bir gelin gibi süzülüyordu.

Belki birçok evde acı vardı o sabah. Ama herkes kendi acısını dayanılmaz tanımlardı. Yıldız Hanım ve Pınar'ın arkadaşları gibi... Genç kız son kez evine getirildi tabut içinde. Çok bekletilmedi. Ölü zaten çok bekletilmemeli, bir an önce toprağına kavuşmalıydı. Genel inanış böyleydi. Yerine yatsın ve imtihanıyla baş başa kalsın... Ağıtlar eşliğinde mezarlığa götürüldü. Evden çok uzakta değildi mezarlık. Gelişen ve büyüyen şehirle içeride kalmıştı. Her gün oradan işe veya okula gitmek için geçenler sık karşılaşıyordu belki de bu manzarayla. Taze ölüyü sonsuzluğa uğurlayan ve bu kederle yaşayacak insanlara bakıyorlardı.

Semra ve Su, emniyette ifade verdiler. Daha sonra elleri hiç ayrılmadı. Ağlamaktan göz pınarları kurudu. Erkeklerin defin işine baktılar uzaktan.

Su kalbinde yanan ateşle bakıyordu beyaz kefene sarılmış kıza. Yavaşça toprağa bırakıldı ve üzeri kapanmaya başladı. Sadece Pınar gömülmemişti oraya. Çocukluğu, sıcak yemeği, umutları, gözyaşları, hayalleri, Allah izin verirse olacak çocuklarının teyzesi de gömülmüştü.

Kendini bildiğinden beridir Pınar vardı hayatında. Ona yol gösteren olgun bir arkadaştı. Ve artık iz olmayan, kervan geçmeyen o yolda yalnızdı. Gözpınarlarında saklanmış birkaç damla da aktı böylelikle.

Ateş geçti aklından. Sırtını ona yaslarsa belki de Pınar'ın yerini bir nebze doldurabilirdi. Cenazeye gelmeyen adam neredeydi acaba? Gizli görev için sır olmalıyım, demişti. Yine de uzaktan görseydi bir kez. İyi hissederdi. Merakla gözlerini çevrede gezdirdiğinde Serdar'ı gördü. Mezarın başından ayrılan insanlarla gidiyordu. İçinde tutamadığı bir öfke vardı. Düşünceleri arapsaçına dönmüştü. İstediği konuşmayı erkene çekecekti.

Semra'yı annesine teslim ederken Yıldız Hanım bir feryat kopardı.

"Soğuk topraklarda üşürsün annem! Üşürsün! Nasıl dayanırım ben! Nasıl!" Kadının baş örtüsü omuzlarına kaydı. Oracığa bayıldı. Kadınlar onun başına üşüştü. Su, güçlü kalmaya çalışarak Serdar'ın yanına gitti. Adam mezarlıktan çıkmak üzereydi.

"Serdar!"

Genç adam ona baktı. Yüzünde sahte bir hüzün vardı görebiliyordu. Öyle olmasa gözlerine kadar dolardı üzüntüsü. Serdar ona yaklaşınca adamı kenara çekti.

Kızın ağlamaktan şişmiş ve küçülmüş gözlerini görmek ona acımasına neden oldu. Ellerini montunun cebine sokan genç adam mırıldandı.

"Başın sağ olsun."

Su, başını sallamakla yetindi.

"Dün emniyette sorguya alındık. Ben Semra'daydım." Diye yalan söyledi. Telefonda arkadaşıyla ağız birliği yapmışlardı. "Seni göremedim."

Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin