İçerideki curcunaya sakinlikle bakan Demir bahçedeki çardakta oturmuş sigarasını tüttürüyordu. Niyazi Akdağ'a can borcu olmasa bir dakika durmazdı bu sirkin içinde. Bu insanlar ne istediğini bilmeyen aç gözlü köpekten başkası değildi.
Yıllarca bu insanların pis işlerini yürütmüştü. Onlarda emeklilik diye bir şey yoktu. Ya ölürdün ya da öldürürlerdi seni. Demir, kendi kaderini çizmek için sabırla bekliyordu. Yerde debelenip duran adamlara baktı. Salaklardan biri silahını ateşlemişti az önce. Kimse yara almamıştı ama çevredeki bağ sahiplerinden biri polisi arardı. Bu iki adamın bunu umursadığını sanmıyordu. Belediyenin önemli iki adamıydı bunlar, bir şekilde paçayı yırtarlardı. Tabii çok korktukları Belediye Başkanı ve Vali başlarına üşüşürse onları açığa alırlardı.
Sigarasından derin bir nefes çekti. Bir gün, diye düşündü. Bir gün her şey ortaya çıkacak. Tehditlerle yaptıkları bu iş bir gün ayaklarına dolanacak.
Külünü kültablasına silkelerken gözü Su'ya kaydı. Çok güzel bir kızdı. Ayrıca çokça saf... Hiçbir şeyden haberi olmayan insanların zarar görmesinden hoşlanmazdı. Ona zarar vermeyi asla düşünmedi. Ama şu yanındaki adamı merak ediyordu. Onun bir asker ya da koruma olduğundan şüpheleniyordu. Yetenekli ve bilgili bir tipti. Ona kanı ısınmıştı. Tanımak isterdi o cesur adamı.
Ayaklandı. İçerisi vahim bir durum almadan müdahale etse iyi olacaktı. Diğer adamların tek bildiği emri yerine getirmekti. Sigarasını yere atmayıp küllüğe bastı. Niyazi Akdağ temizliğe önem verirdi. Kendi temizlemeyecek olsa da kimseye yük olmayı sevmezdi. Arkasını dönmeden kulağına bir ses geldi. Alışkanlıkla hızla döndü.
Genç kız bahçeden uçarcasına koşuyordu. Şöyle bir etrafına bakmayı ihmal etmedi. Göz göze geldiler. Yüzündeki kan çekildi. Hızlandı. Bağın büyük kapısını zorlanmadan araladı. İncecik bedenini kapı kenarından geçirmek zor olmadı. Ve... Kaçtı.
Demir bir saniye bekledi. Gidip kızı alabilir ve onlara teslim edebilirdi. Kendi pisliğinde yuvarlanan adamlara baktı. Gözlerini kapattı. Derin bir iç çekti. Gözlerini açıp kızın çıktığı yere odaklandı. İçgüdüsel bir his zaman kaybetme diyordu. Ellerini birkaç kez yumruk yapıp geri açtı. Başını eğdi. Yavaş hareketlerle cebindeki sigara paketini çıkardı. Bir dal sigara yaktı. Bunu hak etmişti.
Biraz oyalandıktan sonra sakin adımlarla bağ evinin yolunu arşınladı.
Su hayatı boyunca böyle koşmadığından emindi. Hızının düşmesinden korktuğundan nefes bile alamıyordu. Şehrin bu bölümündeki bağlara çok sık gelmezdi. Ana yola nereden çıkacağını ve eve nasıl gideceğini bilmiyordu. Peki ev ne kadar güvenliydi?
Ateş'i aramak istiyordu. Yola çıkıp otostop çekecekti. Güvenli bir yere vardığında adamı arayacaktı. Sonra ne yapacaktı? Yine eve mi gidecekti? Sahi neyden kaçıyordu? Kimden?
Yaşları akmaya başladı. Birkaç damlası havaya karıştı. Bazısı toprağa. Kendini evsiz hissediyordu. Sığınacak küçücük bir çatısının olmaması ne denli zordu.
Bir araba yolunu takip etti. Köşeyi dönünce anayolu göreceğine inandı. Birkaç adım atmıştı ki, Ateş gizlendiği yerden çıkıp kızı tuttu. Düşmemek için dengeyi sağlamada bocaladı.
"Ateş." Diyebildi genç kız. Soluk soluğa adama sokuldu. Yaşları da henüz dinmemişti.
Genç adam heyecanla etrafı kolaçan etti. Kızın elini tuttu.
"Benimle gel, hemen."
Ateş arabayı yolun biraz ilerisine park etmişti. Koşarak ulaştılar. Genç adam anahtarları çıkarmıştı bile. Arabaya biner binmez gaza bastı ama patinaj yaptı.
"Kahretsin!" Birkaç kez daha gaza bastı. Araba sadece bağırıyordu.
Su nefes nefese kıpırdanıp durdu.
"Lütfen gidelim artık." Bağırdı. "Lütfen!"
Ateş arabadan indi. Tekerin altı çamurdu ama derin sayılmazdı. Park ederken fark etmemiş olmasına kızdı. Yolu kolaçan etti. Sol tarafı taş yoldu.
"Su! Direksiyona geç!"
"Lanet olsun!"
Genç kız kontağı çevirdi. Hafiften gazı zorlarken Ateş de tüm gücüyle arkadan itiyordu. Adrenalin neredeyse yanı başında duruyordu. Adamlar her an çıkagelecek diye ardına bakıyordu. Kendini bundan daha savunmasız hissettiği anı düşündü. Su'yu götürdüklerinde... Durumundan artık şikayet etmedi. Su yanındayken, gücü tükenene dek arabayı iterdi. Neyse ki araba ilerlemeye başladı.
"Sola kır."
Çamurlu yoldan çıkınca genç kız yan koltuğa atladı. Ateş direksiyonun başına geçti. Dikkat çekmeyen bir hızda ilerlediler.
Su, ağlamaklı bir sesle, "Neden kaplumbağa gibiyiz?" diye sordu.
Adamın bakışları hareket halindeydi. "İnsanların dikkatini çekmek istemiyorum."
Anayola ulaştığında biraz daha hızlandı. Şehir merkezinden uzaktalardı. Hızını arttırabilirdi. Dikiz aynasından baktığında birkaç arabanın peş peşe geldiğini gördü. Kıza bakmadan bağırdı.
"Çabuk eğil!" Su arkasına bakmaya yeltenince devam etti. "Sanırım baban geliyor. Eğer gitmek istemiyorsan-"
Genç kız onun sözünün bitmesini beklemeden eğildi.
Araçlar yanlarından geçerken başını hafifçe eğdi. Trafik ışıklarına takıldıklarını görünce sağdan bir tali yola girdi.
"Kalkabilir miyim artık?"
"Evet."
Genç kız yüzünü sertçe ovuşturdu. Sonra Ateş'e baktı. "Babam olduğunu nereden anladın?"
"Plakasını tanıdım."
Kız ona şüpheyle baktı. "Plakasını nereden öğrendin?"
Genç adam kaçamak bir bakış attı. Arda'nın evine doğru sürdü.
"Evinin önünde, karşılaştığımız gece görmüştüm. Hafızam iyidir."
O geceyi düşündü kız. Ateş'le evden uzakta karşılaşmıştı. Elleriyle başını tuttu. Bunun üzerinde duramayacak kadar gergin ve yorgundu.
"Arda'nın evine sürüyorum Su. Sanırım orası en güvenli yer." Genç kız cevap vermedi. "Su. Benimle misin?"
Zoraki gülümsedi. Bakışları neşeden yoksundu. "Hissettiğim şey... Her zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)
Novela JuvenilAnadolu'nun küçük şehri Çorum'da yaşayan Su Parlak herkes gibi sıradan bir hayat sürdüğünü düşünüyordu. Bir gün araba kazasından kurtuldu ve Ateş Çukur ile tanıştı. Bu adamı düşünmesine gerek yoktu çünkü kader onları tehlikeli yolda birlikte yürüme...