Bu acıklı bölümü, eklediğim şarkıyla dinleyebilirsiniz :) <3
***
Ayakları beton zeminde sürtündü. Soğuk gecenin rüzgarı yüzünü sertçe yalıyordu. Bakışları önce gökyüzüne çevrildi. Hiç bulut yoktu. Karanlık gökyüzüne bir nebze ışık veren yıldızlardı. Yüzüne bir gülümseme oturdu. İyi bir misafirdi. Onu sevgilisiyle yaşadığı yıldızlı o geceye götürdü. Birbirlerinin ellerini tuttuklarında ve birbirlerini öptüklerinde yanlarında sadece güzel hisleri vardı. Sonsuza kadar seveceklerine ve sevileceklerine dair yemin etmişlerdi. Yaşadığı duygunun tarifi mümkün değildi. Aşk. Bağlılık. Güven. Bir öpücük daha çaldı sevdiğinden ve o öpücükle her şey değişti.
Yüzü asıldı. Bakışları yönünü değiştirdi. Aşağıda ana caddeden vızır vızır geçen arabalara baktı. İnsanları düşündü. Acıları veya yaraları var mıydı? Seviyorlar mıydı? Üzülüyorlar mıydı? Yoksa dert sahibi tek insan, O muydu?
Annesi... Gözlerinde yaşlar boncuk boncuk birikti. Onu anlayan, her koşulda seveceğini söyleyen acılı annesi... Kocasını bu yabancı şehirde yıkılan bir inşaatın altında kaybeden annesi... Ne çok acı çekmişti. Kimsesizlik, yoksulluk ve şimdi de... Ağlamaya başladı.
"Özür dilerim anne." Yazdığı mektupta bunu çok kez yinelemişti. Özür dilerim. Ardında dargın bir insan bırakmak istemiyordu. Onu sevmediğini düşünmesine yüreği dayanamazdı. Birazdan bir yüreğim kalmayacak olsa bile.
Yüksek binanın ucuna biraz daha yaklaştı. Zemin çok aşağıda kalmıştı. Korkudan titremeye başladı. Bunu istemiyordu. Devam etmeye cesareti yoktu. Bağırmak istedi. Her şeyi anlatmak. Her şeye küfretmek. Sadece bağırmak. Sustu. Korkusunu bastıran tek duygu vardı: Utanç.
Hıçkırıkları bedenini sarstı. Neden oradaydı? Bunu bir kez daha sorguladı. Ben burada ne yapıyorum? Ölmek istemiyorum. Ben...
Yaşları yanaklarını yakarcasına akıp dudaklarında birikiyordu. "Ben sadece sevdim."
Arkasındaki kapı gürültüyle açıldı ve onun sesini duydu.
"Arzu! Dur!"
Serdar nefes nefeseydi. İş hanının yedi katını koşarak çıkmıştı. Lanet asansör çalışmıyordu. Öksürerek ciğerlerine oksijeni çekmeye çalıştı. Toparlanması uzun sürecek gibiydi. Umursamadı. Kıza doğru hızlandı.
"Aşkım!"
Arzu ona bakmayı ret ediyordu. İçinde eriyip gittiği güzel yeşil gözlerine, ellerini gezdirmeyi sevdiği kumral saçlarına, atletik vücuduna, çok sevdiği biçimli dudaklarına... Kalbi içinde gümbür gümbürdü.
"Gelme," diyebildi sessizce. Duyduğu gürültülü nefes sesiydi. "Lütfen gelme..."
Serdar genç kıza baktı. İncecik bedenini, kalın bir hırkanın içine gizlemişti. Saçlarını rastgele atkuyruğu yapmıştı. Boynundaki şalını rüzgar savuruyordu. Ve Öylece aşağıya bakıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tek düşünebildiği onu oradan çekip almaktı.
"Bana dön."
"Hayır."
"Arzu," ilerledi. "Bana bak, lütfen."
"Gelme!"
Serdar sabırsızdı. Korkuyordu. Sesi yükseldi. "Hemen bana dönmezsen yanına gelirim." Bekledi. "Biliyorsun, yaparım."
Arzu, biliyordu. Serdar'ın deli gibi akan kanını, inadını ve kafasına koyduğunu yapacağını biliyordu. Yavaşça adama döndü. Ayak uçları uçurumun kenarından geçti. Bakışlarını adama kaldırmaya cesaret ettiğinde berbat göründüğünü düşündü. Ağlamaktan şişmiş gözleri, sürekli silmekten kızaran burnu, soğuktan bir köpek gibi titreyen vücudu, dağılmış kıyafetleri ve ölmeye hazır ruhu...
Serdar ona bakarken ağlamamak için kendi öyle zor tuttu ki, dişleri birbirine çarptı. Sevdiği kadın perişan görünüyordu. Öpmeye doyamadığı teni bembeyazdı. Sesinin titremesini bastırdı ve tek söyleyebildiği, "Üşüyeceksin." Oldu. Üstündeki ceketini çıkardı ve kollarını açtı. "Bana gel."
Arzu'nun gözyaşları arttı. Bakamıyordu. Sonsuza dek seveceğine yemin ettiği, gelecek hayallerinde beraber mutluluk pozları verdikleri adamın gözlerinden kaçıyordu.
"Ne olursun... Yapma... Bunu yapma Serdar..." Adı, dilinde acıyla karışık lezzetli bir tat bıraktı. Gitmek istiyorum.
"Neyi yapmayayım?"
"Öyle bakma."
"Nasıl?"
Genç kızın sabrı taştı. Bağırdı. "Beni gerçekten seviyormuş gibi bakma!"
Rüzgar olmasaydı kırılan kalbinden çıkan sesin duyulacağını düşündü. Gözleri doldu. Soğuktan değildi. "Seni her şeyden çok seviyorum."
"Yalan söylüyorsun!"
"Hayır, söylemiyorum. Arzu," Bekledi. "Neden böyle konuşuyorsun? Seni sevdiğimi biliyorsun."
Bakışlarındaki korku öfkeyle gölgelendi. "Sevmiyorsun. Sevseydin, susardın."
Şaşkındı. "Ne söylemişim?" Kızdan cevap gelmeyince kendine hakim olamayıp sesini yükseltti. "Ben kime ne anlatmışım?"
"Bizi."
"Bizi herkes biliyordu."
"Peki yaşadıklarımızı?"
"Bize özel olanı kimseye anlatmam."
Birkaç saniye adamın gözlerinin içine baktı. İkna olmamış olacak ki başını iki yana hızlı hızlı salladı. Kendine anlatıyormuş gibiydi. "Hayır, söyledin. Herkese her şeyi söyledin. Beni, bizi, bitirdin."
Serdar gerçekten korkmaya başlamıştı. Arzu'yu kaybetmek üzereydi ve onun hiçbir suçu yoktu.
"İnan bana kimseye bir şey anlatmadım." Titreyen elini uzattı ve kıza doğru bir adım attı. "Bana gel. Sorun neyse çözelim."
Konuşmadan baktılar birbirlerine. Oynadıkları kumar Arzu'nun yaşamına karşıydı ve Arzu uçurumun kenarındayken kaybetmeyi aslında hiç istemiyordu. Adamın sözlerini tarttı. Doğru söylüyor olabilir miydi? Sadece bir senedir tanışıyorlardı. Çorum küçük bir şehirdi. Arzu, ilişkiyi annesinin duymasından çekinmişti. O yüzden bir süre gizlice yürütmüşlerdi ilişkilerini. Bir ay önce ortaya çıkmıştı her şey. Yine de mutlulardı. Serdar'a daha dikkatli baktı. Ağlıyordu. Yüzünde tek bir mimik oynamadan, onu etkileyeceğini düşündüğünden belki de, dişlerini sıkarak ağlıyordu.
Onu ölümün kıyısına getiren şeyi düşündü. Asla kazanamayacaktı. Serdar'ın da kaybetmesine dayanamazdı.
"Seni seviyorum Serdar. Gerçekten çok seviyorum. Yirmi bir yaşındayım ve ben, ben," Titreyen ses telleri onu zora sokuyordu. "Sadece seni tanıdım. Sana güvendim." Gözleri korkuyla büyüdü. Karşısında hayalet görmüş gibi adama baktı. "Hayatını mahvedemem." Arkasını döndü.
Serdar onun bakışından kaybedeceğini anladı. Arzu'yu ikna etmeyi ya da geleceği düşünmedi. Sadece koştu. Onu kolları arasına almak için... Her şeyin düzeleceğini söylemek için... Teninde tekrar sıcak nefesini hissetmek için...
Hayallerinde güzel bir evde yaşıyorlardı. Her odası güneş alan, sıcak bir ev... Arzu hep böyle hayal ederdi. Annesi hiçbir zaman sıcak bir eve sahip olamamıştı. Aynı evden ona da bulacaklardı. Serdar bunun için söz vermişti. "Hepimiz için mutlu bir yuva..." Bir saniye içinde bu geçti aklından. Kalbi neredeyse ağzından çıkacaktı. Koştu. Atacağı birkaç adım sanki birkaç yüz adım gibi büyümüştü bacaklarında. Elini uzattı ve Arzu'nun şalını yakaladı. Şal, kızın boynundan sıyrıldı. Duyduğu ses, bir çığlıktı. Donakaldı. Nefes almayı unuttu. Aşağıya bakabildiğinde Arzu'yu gördü. Bir arabanın üzerinde yatıyordu. Kulağına boğuk sesler ulaştı. Kornalar... Çığlıklar... Korku dolu sözler...
Aklı başına geldiğinde şalı göğsüne bastı. Dizleri üstüne düştü. Sonunda nefes alabildiğinde ciğerleri ağrıdı. Bağırmaya başladı. Hemen ardından çığlıkları fırladı ağzından. Sokaktaki gürültüyü neredeyse bastıracaktı. Dizlerine vururken, başını sağa sola savururken, saçlarını çekerken, ağıt yakarken şalı sıkıca tutuyordu. Emanetinden bir emanetti. Kalbi, onu bırakmaya el vermiyordu. Tekrar bakabildiğinde aklından tek şey geçti: Sıcak yuvası gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)
Teen FictionAnadolu'nun küçük şehri Çorum'da yaşayan Su Parlak herkes gibi sıradan bir hayat sürdüğünü düşünüyordu. Bir gün araba kazasından kurtuldu ve Ateş Çukur ile tanıştı. Bu adamı düşünmesine gerek yoktu çünkü kader onları tehlikeli yolda birlikte yürüme...