12

237 29 2
                                    


Otobüsten inene kadar yaptığı tek şey yolculara bakmak oldu. Takipçi orada mıydı ya da biri tarafından izleniyor muydu? Okulda zarar görür müydü? Kızlarla konuşurken takipçinin tanıdık olduğuna karar verdiler. Okuldan olabilirdi ya da liseden bilemiyorlardı. Dakikalarca kimin canını yakmış olabileceklerini düşündüler. Sonuç: sıfır.

Her zaman erdemli olmaya çalışmıştı. Büyüklere saygılı olması öğretilmişti ona. Arkadaşlarıyla iyi geçinmeliydi. Kaba olmamalıydı. Üniversitede hiçbir dersi kaçırmazdı ve notlarını bile dağıtırdı. Bazı arkadaşları bunun emeğe saygısızlık olduğunu söylerdi. Yine de Su kimsenin zorda kalmasını istemezdi. Zaten okula gitmekten başka bir işi yoktu. Evde huzur bulamıyordu. Kızlarla aktivite adına pek yaratıcı değillerdi. Bir sevgilisi de yoktu. O yüzden okul bir kaçıştı onun için.

Sevgili. Ortaokuldan beri birçok erkeğin dikkatini çekmişti Su. Simsiyah saçlar, gözler, alımlı duruş... Evin beyinden korktuğundan kimseye yanaşmamıştı. Üniversiteye geçtiğinde sınıfında Serdar'ı görünce aklını kaybetmişti adeta. Serdar onun olmalıydı. Tabii kalp kırmadan halletmeliydi bu işi ama becerememişti. Arzu denen o kız hep aradaydı. Birçok kez tehdit etmeyi planladılar. Babasız bir kızdı. Annesinden başka kimsesi yoktu. Durumları parlak değildi. Sınıfın en arkasında oturan silik bir tip...

Ama çok güzeldi. Ona baktığında kıskançlıkla ruhu daralırdı. İncecik bir beden, badem gözler, utanınca kızaran elmacık kemikleri... Konuşunca ses tonuyla büyülerdi insanı. Çok kez Serdar'ı ona bakarken görmüştü. Çok geçmeden de yan yana gezmeye başladılar. Kantinde onları görünce yedikleri tostu yere fırlatmayı istedi çoğu kez. Ya da sinemada karşılaştıklarında o ellerini ayırmak... Hayır ama yapamazdı, O erdemli olmalıydı.

Ama artık rakibi yoktu. Ölmüştü. Canına kıymıştı. Neden olduğunu da sözde kimse bilmiyordu. İlk duyduğunda onun adına üzülmeden edemedi. Arkasında acılı bir anne ve Serdar'ı bırakmıştı. Biraz bekledikten sonra Serdar'la konuşmayı denediyse de birkaç cümleden ileriye gidemedi.

Ama o gün otobüsten indiğinde, Serdar'ın siyah ceketine soktuğu bedenini, dağılmış saçlarını ve solgun yüzünü gördüğünde aynı şeyleri hissetmediğini anladı. Bu his, kesinlikle görünüşüyle alakalı değildi. Aksine, serseri stili Su'yu deli ederdi.

Arkasından bakarken koştu ve Serdar'ı kolundan yakaladı. Genç adam irkildi. İri iri açtığı gözleriyle hayalet görmüşçesine ona baktı. Hemen ardından gözleri doldu. Kolundan tutanın Arzu olduğunu sandı. Çünkü onları kol kola görmüştüm. Yüreği cız etti.

"Korkuttum mu? Kusura bakma."

Serdar bakışlarını yere eğdi.

"Sorun yok."

"Sınava mı geldin? Uzun zamandır göremiyordum seni."

Serdar'ın yanıtları isteksizdi. "Evet."

Dudağının içini kemirmeye başladı.

"Geçen gece Laçin'e gelirken yolda bir kaza geçirdik."

Genç adam şaşırdı. "Yaa... Sen iyi misin?"

"Evet, sıkıntı yok." Bir eliyle saçını düzeltti. "Umarım seni çok bekletmedim."

Kaşları havalandı. "Anlayamadım."

"O gece çok bekledin mi? Arayacak durumda değildim." Sesi cılız çıktı. "Ve sende arayıp sormadın."

"Su. Ben seni nerede bekliyordum?"

Genç kızın kaşları çatıldı. Adamın yüzünde meraklı bir ifade oluştu.

"Laçin'de. Cumartesi gecesi beni çağırdın. Konuşman gereken şeyler olduğunu söyledin. Bir dakika." Telefonunu çıkarmak için yeltendi. Hemen sonra sert bir nefes verip gözlerini kapadı. "Telefonu evde unuttum. İstersen daha sonra göstereyim."

Serdar başını hızla sağa sola salladı.

"Su, ben kimseyi Laçin'e çağırmadım. Üstelik gece vakti... Hem seninle bir şey konuşacaksam burada konuşurum."

Kız şok içinde donakaldı. Mesajın Serdar'dan geldiğinden emindi. Pınar ve Semra da görmüştü.

"Mesaj senden geldi. Eminim."

Serdar ona deliymiş gibi bir bakış attı. Omuzlarını kaldırıp indirdi. "İnan bana, son aylarda kimseye mesaj falan yazmadım." Bir iki adım geriye çekildi. Kızın yüzünü inceledi. Bakışlarını deri ayakkabılarına indirdi. "Benimle ilgili umutlarından vazgeçtiğini ummuştum."

Su'nun yüzü pancar gibi kızardı. Sinir ve korkudan. Aklı hala gelen mesajda, kazada ve Ateş'teydi. Rüya göremeyecek kadar gerçekti!

"Beni duyuyor musun, iyi misin?"

Genç kız daldığı yerden çıktı. "Üzgünüm ne demiştin?"

"Benden sana fayda yok diyorum."

"Seni rahatsız etmek istemedim." Mahcubiyet bedenine yayıldı.

"Rahatsız etmiyorsun aslında. Mesajdan ya da başka şeylerden haberim yok. Ben-" Elini ceketinden çıkarıp saçlarını sıvazladı. Bunu dile getirmesi zor gibiydi. Belki de ilk kez söyleyeceği için güçlük çekti. "Ben bir yıldır kendimde değilim. Kimseye faydam yok. Kendime bile. Hocalar tolerans göstermese okul uzayacaktı. Son senem olduğu için sınavlara girme iznim var. Anlayacağın belki de bir daha görüşmemiz finallerde olacak."

"Anladım. Kusura bakma. Kendine iyi bak."

Serdar, başını sallayıp binaya girdi.

Genç kız arkasından bakakaldı. Kafasını toparlayamadı. Mesajı kim atmıştı? Amacı neydi atan kişinin? Ya da Serdar içkili olduğu bir anda mı yazmıştı ona? Boşlukta hissediyor olmalıydı. Belki de birileri onunla alay ediyordu. Bu işin içinden nasıl çıkacaktı şimdi?

Onun adına gerçek manada üzülüyordu. Birden kalbinden Arzu'nun yaşamasını diledi. Onun ölmesini asla istemezdi. Kötü biri değildi. Yine de kaderin bir işareti olduğunu düşünerek Serdar'ı elde etmeyi denemişti. Sanırım artık ben de istemiyorum.

Serdar'ı bir kaçış gibi gördüğünü düşündü. Ailesinden kalan boşluğu doldurmaya çalıştığı bir insan. Okulun favori çocuğu, tüm kızlar içten içe onu istiyor, ailesi zengin ve değerli... Birlikte olmaları ona da saygı ve sevgi getirecekti. Serdar'ı düşününce bunun hiç basit olmadığını anladı.

Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin