4

2.8K 130 21
                                    

Hazan hemşirenin arkasından ayağa kalkarak döneceğini söyleyip odadan çıktı. Ne olduğunu anlamayan Yağız sadece arkasından bakakaldı.
.....

Beş dakika geçmeden tekrar kapı açılmış, elindeki çantalarla Hazan içeri girmişti. İlk karşılaştıkları anı hatırlayan Yağız, alaycı bir tavır ve gülümsemeyle "Hanımefendi, yanlış odaya geldiniz YİNE, farkında mısınız acaba?"
Aynı tavır ve yapmacık gülümsemeyle Hazan "farkındayım acaba. Ama bu sefer yanlış gelmedim. Bu gece burada kalacağım," diyerek elindeki eşyaları yerleştirmeye başladı. Son yarım saatini şaşırmakla geçiren Yağız ne diyeceğini kestiremeden yatakta doğrulmaya çalışarak "Hazan bak- Ahh~ H-Hazan bunu yapmana gerek yok. Mhh... Ben idare edebilirim, bu zamana kadar ettim, bundan sonra da edebilirim. Lütfen kardeşinin yanına dön, onu yalnız bırakma lütfen."
Hazan sanki diğer dediklerini duymuyormuş gibi "Daha 5 dakika olmadı, hemşire fazla hareket etme dedi. Bak canın yanıyor," diyerek yatağın yanındaki koltuğun katmanını açarak ayaklarını uzatabileceği boya getiriyordu. Bu sırada Yağız kardeşini yalnız bırakmamasını, onun tek başına halledebileceğini ama kardeşinin ona ihtiyacı olduğunu söylerken Hazan umursamazca battaniyesini ve yastığını yerleştirip "Ben sana halledemezsin demedim ki. Sadece buna ben sebep oldum, o yüzden burdayım bu gece Yağız Bey." diyerek koltuğa oturdu.

Gece yarısından sonra iyi olduğuna ikna edip onu gönderebileceğini düşünen Yağız, pes etmiş gibi davrandı ama içten içe sevinç çığlıkları attığını kimse bilmiyordu.

...

Bir süre ilaçların etkisindeki Yağız'ın uyuması ve Hazan'ın onu izlemesiyle geri kalanı da sessizlikle geçen iki saatin sonunda Hazan, Yağız'ın bir şeyler yemesi gerektiğini hatırlayarak ne yemek istediğini sordu. Yağız'ın, kızaran suratından ve "zahmet etme, aç değilim, canım istemiyor zaten" gibi mahcubiyet sözlerinin bitip ne istediğini söyleyemeyecek kadar çekingen olduğunu anlayan Hazan, hemşireye neyin uygun olacağını sorarak durumu en garanti yoldan çözdü.

Kısa sürede elinde üç çeşit çorbayla dönen Hazan'a, Yağız yine şaşkınlıkla baktı. Hazan çantasını ve montunu dolaba koyarken açıklama yapması gerektiğini fark ederek, "Hangisini sevdiğini bilmediğimden en sevdiğim üç taneyi aldım. Umarım içlerinden birini seviyorsundur," diyerek masayı dikkatlice Yağız'ın önüne çekti. Minnettar ve utangaç gülümsemesiyle "seçici değilimdir, sadece birini alsan da olurdu, zahmet etmişsin. Sağ ol," derken kendini ne kadar sıksa da ağzından kaçan küçük inlemelerle yerinde doğrulmaya çalışan Yağız, koluyla sırtını kavrayan bedenin büyük yardımıyla rahat bir pozisyonda oturmuştu. Hazan gercekten güçlüydü.

Hazan'ın ısrarlarına rağmen Yağız kendi yiyebileceğini söyleyerek Hazan'ı koltuğuna oturtmuştu. O sahnenin yaşanmasına izin veremezdi, kalbi bu kadarını kaldırmazdı.
Yavaşça çorbasını içerken arada duraksıyor, bulanan midesine engel olmaya çalışıyordu. Hoşlandığı kızın önünde kusmak ilişkiyi başlamadan bitirirdi ona göre. Hafifçe öksürmeye başladığında Hazan durumu anlayarak hemşirenin bıraktığı minik kovalardan birini alıp hemen yatağın yanına gitti. Yağız öksürükleri arasından hayır anlamında kafasını ve elini sallasa da Hazan tedbiri elden bırakmadı. Yağız hem kendine, hem bu hastalığa, hem midesine, hem de Hazan'a sinirlenmişti. Şuan o bile kendinden tiksinirken Hazan bunu neden yapıyordu?
Son kaşığa geldiğinde olaysız bitirdiğine şükredecekken yersiz bi öksürükle durulmuş midesi tekrar ayaklanan Yağız, daha fazla dayanamayacağını anlayarak en azından kovayla birlikte eğilerek Hazan'dan olabildiğince uzaklaşmaya çalışsa da kasılan dikişleri buna engel olmuştu. Hazan ise zaman kaybetmeden kovayı ona yaklaştırmış ve kolunu diğerinin boynuna sararak eğilmesiyle dikişlerinin açılmasına engel olmuştu.
Hazan bu işte gerçekten çok iyiydi ve çok fazla şey biliyordu. Dikkatli ve tedbirliydi. Tecrübeli olduğu belliydi.

İçtiği tüm çorbayı kovaya geri boşaltan Yağız, huzursuzluk ve yorgunlukla kapattığı gözlerle kafasını sırtındaki yastığa doğru bıraktı. Hazan kovayı lavaboya bırakarak geri dönmek için kapıyı açtığında kendi kendine sinirle söylenen Yağız'ı gördü ve ona görünmeden kapıyı hafifçe aralayarak ne dediğini anlamaya çalıştı.
"Senin neyine ulan? Şu haline bak. Saçma sapan şeyler düşünüyorsun bir de. Kim sana bile bile bir ömür bakıcılık yapsın? Kız sana acıyıp yardım etti, sen? Kimsin sen? Sadece acınacak herifin tekisin. Kim niye sevsin seni?"
Hazan'ın duyduklarıyla gözleri dolmuş, kalbi acımıştı. Bu adam kendine haksızlık ediyordu. Sevgi her şeye rağmen olurdu, insan her şeyiyle severdi birini. Sevgi sandığı gibi değildi. İnsan önce kalbiyle severdi. Hazan tüm bunları düşünürken gözünün önünde Yağız'la yaşadığı birkaç anı, ettikleri bir iki sohbet canlanıyor, ilk karşılaştıklarında adlandıramadığı o duyguyu, yerli yersiz aklına gelişlerinin sebebini fark etmeye başlıyordu. Onu gördüğü günden beri bir şeyler farklıydı. Tüm bu düşüncelerden sıyrılıp artık odaya dönmesi gerektiğini hatırladı. Biraz gürültü yapıp çıktığını belli ederek Yağız'a toparlanma süresi vermişti.

Hazan odaya döndüğünde, masayı eski yerine koyarken midesi biraz yatıştığında tekrar yemesi için çorbaları dolaba kaldırdığını söyleyip koltuğuna doğru ilerleyerek Yağız'a daha iyi olup olmadığını sordu. Yüzüne bakılmadan kısa cevaplar alarak fazla üstelemeyen Hazan, Yağız'ın gözlerindeki yorgunluğu görebiliyordu. O yorgun gözler yavaşça uykuya daldığında Hazan, hemşirelerin tuttuğu notlara ve Yağız'ın dosyasına göz atmıştı.
Yağız'ın kalbinde birden çok sorun vardı. Bundan önce 5 büyük ameliyat daha geçirmişti, aldığı tedavilerin listesi tek sayfaya sığmıyordu. Bu adam doğduğundan beri böyleydi. Tedavilerin, ameliyatların çoğu çocukluk yıllarına denk geliyordu ve neredeyse hepsi yurt dışında yapılmıştı. Dosyadaki notlardan ortaokul, lise ve üniversiteyi Amerika'da okuduğunu fark etmişti. Hemşirelerin konuşmaları aklına geldi. Ailesiyle olanları da düşününce Hazan'ın gözleri dolmaya başlamıştı. Sırf üvey diye hasta bir çocuğu okyanusun da ötesine nasıl göndebilirlerdi? Biraz önce duydukları demek bu yüzdendi. Kimsenin onu karşılık beklemeden sevmeyeceğini düşünüyordu. Hele ki Yağız'ın tüm gerçekleri öğrendiğinde hale geldiğini düşündü. Demek bu yüzden gözleri böylesine yorgun bakıyordu Yağız'ın.
Tüm bu düşünceler ve gözlerinden damlayan yaşlar, arkasından gelen acı inlemeyle bölünmüştü. Telaşla yatağa doğru giden Hazan, tüm vücuduyla birlikte kasılmış eli tutarak acıyla burulan yüze baktı. Muhtemelen kabus görüyor, bu yüzden vücudunu kastığından dikişleri gerilerek canını acıtıyordu. Hazan gözünden damlayan yaşla çizgi çizgi olmuş alına küçük bir öpücük kondurarak acı içindeki adamı uyandırdı. Acının etkisiyle bir süre kendini toparlayamayan Yağız'ın inlemeleri hafiflemiş, gevşeyen vücudu ve beş-on saniyede azalan acısının ardından derin bir nefes almıştı. Nefesini geri verirken az önce olan şeyi hatırlayarak bir anda açtığı gözleriyle başında gülümseyen kadına baktı. Böyle bir şeyin olmasına ihtimal vermediğinden rüya olduğunu düşünerek kendini sakinleştirdi. Çünkü gerçek olamazdı, olmazdı. Yağız kafasındakilerle, boş gözlerle bakarken; karşısındakinin şaşkınlığını, rüya mı gerçek mi ikileminde kaybolduğunu gören Hazan, ikinci bir buseyle yataktakini yeniden büyük bir şoka uğratmıştı. İlk afallamasını atlatan Yağız, kocaman gülümsemesi ve gözlerinden akan yaşlarla Hazan'ın saçlarını okşadı.

KALPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin