Yağız her ne kadar istemese de yorgunlukla kendini uykuya teslim etti.
Hazan yavaşça tentürdiyot bulaşmış kağıt havluları alıp çöpe attı. Yeterince hassas vücuda dokunmadan hırkanın fermuarını kapatıp örtüyü Yağız'ın üstüne örttü. Sessizce odadan çıkıp 2 yandaki odaya girdi. Ece hâlâ uyuyordu.
Hazan'ın ardından biraz önceki hemşire bu kez de Ece'nin kontrolleri için gelmişti. Hazan'ı görerek şaşıran hemşireye "kardeşim" açıklamasını yapan Hazan yavaşça Ece'yi uyandırdı. Yarı uyanık yarı uyuyan Ece'nin ateşini ve tansiyonunu kontrol eden hemşire, dosyayı doldururken "hem eşiniz hem kardeşiniz... zor olmalı sizin için de..." diyerek burukca Hazan'a baktı. Hemşirenin söylediğiyle afallayan Hazan, "eşim değil arkadaşım sadece Yağız" diye açıklama yaptı ama sesindeki titremeyi ve kekelemesini kendi de fark etmişti. Hemşire özür dileyerek biraz sonra doktorun geleceğini söyleyip odadan çıktı.Odada bunalan Hazan hırkasını çıkarırken, kahvaltının gelmesiyle tekrar Ece'yi uyandırma çalışmalarına başladı. Hastanede hayat gerçekten erken başlıyordu ve bu Ece için hiç kolay değildi. Ece'nin saatin 7 olduğunu görerek mızmızlanmaya başlamasıyla, Hazan, elinde mama kasesi bebeğinin peşinden koşan anneler gibi eliyle zorla kahvaltı yaptırdığı kardeşini kocam öpüp diğer odaya geçti.
.....
Hâlâ yüzünden silinmeyen gergin ve acı dolu ifadeyle uyuyan Yağız'a yaklaştı. Hafifçe bir elini omzuna diğer elini, intraket izleriyle dolu elin üstüne koyarak yavaşça seslendi. Yutkunarak gözlerini aralayan Yağız, olabildiğince sıcak bir gülümsemeyle diğerine baktı. Zaman kaybetmeden yatağın üst kısmını kumandayla dikleştiren Hazan, Yağız'ın omzunda duran elini, yatakla beden arasında ilerleterek sırtından desteklediği Yağız'ın doğrulmasına yardım edip, diğer eliyle düzelttiği yastığa kolundaki bedeni yavaş yavaş bırakarak geri çekildi. Hazan her ne kadar güçlü olsa da Yağız da gayet yapılıydı. Zorlandığını hissederek korkmuştu Hazan... gücü yetmezse canını yakmaktan, zarar vermekten korkmuştu.
...
Kollarını sıvayan Hazan, üzerindekilerle birlikte masayı Yağız'a yaklaştırdı. Tabağın üzerindeki kapağı alarak kenara koyup ellerini yıkamak için lavaboya girmişti.
Lavabodan çıkıp yatağa doğru yaklaşırken Yağız'ın öncesine göre daha iyi olsa da hâlâ zorlandığı kollarıyla kahvaltılıklardan birinin üzerindeki filmi açmaya çalıştığını gördü. Yatağın kıyısına oturarak kapalı olan herşeyi açıp çöplerini kıyıdaki çöp kutusuna atmıştı. Gülümseyerek teşekkür eden Yağız, onun da kahvaltısını yapmasını söylemişti. Hazan önce karşısındaki adamı doyuracak sonra kendi yiyecekti. Yağız'ın itirazlarını kabul etmeyerek kahvaltısını yapmasına yardım etti. Yağız'ın 101. kez artık kendi kahvaltısını da yapmasını söylemesiyle kabul etti. Koltuğuna geçerek tam başlayacağı sırada çalan telefonuyla tekrar ayağa kalktı.
Arayan Eceydi. Yağız'a döneceğini söyleyip diğer odaya geçti....
Odaya girdiğinde yüzü asık olana yaklaşıp telaşla neler olduğunu sordu. Klasik Ece mızmızlanmalarından biriydi. 'Arkadaşları birlikte sinemaya gitmiş, çıkışta yanına uğrayacaklarını söyleyip fotoğraf göndermişler, herkes eğlenirken o buradaymış, berbat hayatından nefret ediyormuş' gibi türlü şeyler sıralamıştı. Hazan sabırla, sadece biraz daha sabretmesini saöylemiş, durumunu tekrar anlatmıştı. Ece ''Resmen günlerim hastanede geçiyor. Kızlarla bir ton plan yapmıştık. Sabrediyorum ama hiçbir şey düzepmiyor'' mırıldanmalarına devam ederken Hazan yanına oturarak kardeşinin başını okşayarak omzuna yasladı. Ece de sıkıca sarıldığı ablasına kocaman bir öpücük kondurdu.
Bu arada Hazan'ın aklına Yağız'la yaptıkları bir sohbet gelmişti.Yağız'a Ece'den bahsetmişti. Yağız, acı bir gülümsemeyle ''Ece'nin beğenmediği hastane odası için 9 yaşında yoğun bakım hemşirelerine yalvarırdım. Ordan çıkıp kendi odama gelmek'' bunu söylerken gözleri ışıldamıştı, ''Neyse işte, alışır o da zamanla'' diyerek konuyu dağıtmaya çalışmıştı.
Hazan bunları düşünerek kardeşinin ne kadar şanslı olduğundan habersiz oluşuna içlenmiş ama bir yandan ona da hak vermişti. Gerçekten hayatının en güzel zamanlarıydı ve burda olmaması gerekirdi. Bu sırada gelen doktor elindeki tahlillerle müjdeli haberi vererek yarın taburcu olabileceklerini söyledi. Bundan sonraki tedavi ve ilaç planını anlatarak odadan çıktı.
Hazan hemen annesine haber vererek bavullarını hazırlamasını söyledi. Birkaç gün bile beklemeden İzmir'e dönmek için direten Ece'nin tüm itirazlarına rağmen annesi de onunla gidecek bir süre yanında kalacaktı. Ece'nin arkadaşlarının gelmesiyle Hazan diğer odaya tekrar dönmek için koridora çıktı.
Hazan'ın kafası karışmıştı. Yarın Ece çıkacaktı, doğal olarak burada kalmak için bahanesi kalmayacaktı. Bir süre bu haberi içinde tutmaya karar verdi. Guruldayan karnıyla saatlerdir iki oda arasında gidip geldiğinden artık akşam olduğunu, boş midesine en azından akşam yemeği gireceğini sanan Hazan saate bakarak daha yeni öğlen olduğunu farketti. Hastanede zaman kontrolü kaybolmuştu.
Hazan içeri girdiğinde yatağında doğrulan adamı görmesiyle hızla ilerledi. Kolundan tutup biraz endişeli biraz da kızgınca ''Yağız döneceğimi söyledim sana, neden zorluyorsun kendini? Komodinin üstüne telefon numaramı da yazmıştım, arasaydın 2 saniye sürmezdi gelmem. Lütfen yatar mısın? Ne istiyorsan ben getiririm.'' bir taraftan kaldırdığı yatak örtüsünü tekrar Yağız'ın üstüne örtmeye çalışıyor, bir taraftan da tuttuğu kolu çekiştirerek geri yatırmaya çalışıyordu. Yağız, ''Ha- Hazan. Hazan'' diyerek araya girmeye çalışsada karşısındakinin durmadığını fark ederek kolundaki eli sıkıca tutup fazla yakınında duran gözlere baktı. Bakışla kitlenen Hazan, Yağız'ın gülümseyerek dudaklarına kaydırdığı bakışıyla utanarak hafifçe geri çekildi. Geriye attığı saçlarıyla, ''Gir hemen yatağına. Ne için kalkacaktın? Söyle ben getireceğim,'' sesindeki garip tona kendi de şaşırdı. Hazan'ın bu hali Yağız'ın hoşuna gitmişti ama kendi durumu için aynı şeyi söyleyemezdi. Ne diyecekti? Komik bir sinirle gülerek gözlerini kapatmış, eliyle şakaklarını sıkıp ayakta onu bekleyen bedene oturmasını, bir şey istemediğini söylemişti. Hazan, kendinin de şaşırdığı bir şekilde yükselerek, ''Sıkıldın da sahile mi inecektin Yağız? Bir şey istemiyorsan bu kadar acıyı göze alıp niye kalktın? Sen kesin aman bir şey istemeyeyim diyip çekiniyorsundur söylemeye. Zahmet filan olmayacak söyle işte hadi, getireyim, neyse o çok değerli-'' Hazan'ın cümlesi daha önce duymadığı sertlikte söylenen ismiyle bölünmüştü. İronik bir gülüşle sesini alçaltan Yağız, gözlerini kapatarak ''TUVALET'' diye vurgulayıp duraksadıktan sonra devam etti, ''Tuvalete gidecektim Hazan. Ben de insanım ya hani.'' Üst üste gelen utançla kendini camdan atabilirdi Hazan. Kızarmaya başladığını fark ederek hafifçe araladığı camın önünde durup serinlemeye çalıştı hem de zaman kazanıyordu. Yağız'ı da utandırmıştı. Camı kapatıp hafiçe dönen Hazan, ''E- Tamam," titreyen sesine lanet ederek devam etti, "Söyleseydin ya, dedim sana numaram ordaydı arasan gelirdim ya da gelince söyleseydin." Yağız aynı ironik gülüşle, "Arayıp ne deseydim Hazan? Çişim geldi gel götür mü deseydim?" diyen Yağız karşısında, giderek kızaran Hazan'ın gözlerine bakarken Hazan gözlerini kaçırıyor, ''Kalkmana yardım ederim o yüzden dedim ben. Yoksa seninle içeri kadar girecek halim yok. İstersen bir de- yani yok. Hayır onu kastetmedim, öyle değil... Yani içeri girmek derken öyle değil...'' yorgun bir nefes verip yüzünü yıkılmışça avuçlarına gömen Hazan, bir taraftan herşeyi bok eden kendine küfrediyor bir taraftan da yok olmanın yollarını arıyordu. Yağız her ne kadar Hazan'ın bu hali çok hoşuna gitmiş olsa da karşısındakinin açmaza gömüldüğünü fark edip gülüşünü saklamaya çalışarak, muzip bir ses tonuyla ''E öyle madem, gelsen de yardım mı etsen artık?'' diyip aklından yeri delerek altına girme planları yapan Hazan'a baktı. Hazan ellerini yavaşça kızarmış yüzünden çekerek derin bir nefes verip Yağız'a yaklaştı. Göz göze gelmemeye çalışarak üzerindeki çarşafı kaldırıp destek olmak için kolunu tuttuğu Yağız dayanamayıp ''Ama içerde bekleyemezsin, aklından çıkar o planlarını.'' diyerek kahkahasına engel olamamıştı. Duygu değişiminden yorulan Hazan ağlamaklı suratıyla, tuttuğu kola küçük bir çimdik atarak yatağa oturdu. Bozulan sinirlerinin de etkisiyle dayanamayarak karşısındakinin kahkahalarına eşlik etti.
Gülmek bu adama çok yakışıyordu.-----------------
Sonraki bölüm fragramı;Yandaki yardım dügmesine telaşla defalarca bastı. Koridordaki koşuşturmalardan hemşirelerin geldiğini anlayarak ''Yardım edin,'' diye bağırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP
FanfictionYorgundu, bitkindi, artık gücü yoktu. Yaşamak için amacı kalmamıştı. İnandığı her şey yerle bir olduktan sonra inanacak yeni bir şey lazımdı... Tutunacak yeni bir dal...