Geçen 3 günde Ece'nin tüm uğraşlarına rağmen değişen pek bir şey olmamıştı.
İlk gün Yağız'ın koridora çıkmasını bekleyen Ece, aynı anda ablasıyla kafeteryaya inmek için çıksa da ikisi de göz göze bile gelmeden uzaklaşmıştı. Zaten bir daha da Yağız odasından dışarı çıkmamıştı.
Ece, ablasının ne halde olduğunu gördüğünden asıl Yağız'ın üzerine gitmesi gerektiğine karar verdi. Tek sorun bunu nasıl yapacağıydı.
Ece bilmese de Yağız o gün kirişin arkasından özlediği yüze doyasıya bakmıştı.
Ece'nin önceki gece yaptığı komplike plan sayesinde taburcu işlemleri iptal edilmişti ama yine de zaman gerekebileceğini düşünerek bir kaç plan daha yaptı. Zamanlamayı iyi yapmalıydı.
Hazan ise oturduğu koltukta saatlerce boşluğu izliyor, Ece'nin zorlamalarıyla bir şeyler yapıyordu.....
3. günde 2 yandaki odaya nazaran Yağız'ın odasında durumlar daha kötüye gitmişti. Dikişlerin birinde oluşan enfeksiyon her şeyi alt üst etmişti.
Enfeksiyonun yayılması, geri dönüşü olmayan sorunlar oluşturabilirdi. Halihazırda enfeksiyonun varlığı yüksek ateşe ve nöbetlere sebep oluyordu. Yağız'ın odasından çıkamamasının sebebi de buydu.Hemşireler sabah vizitinde Yağız'ın odasına geldiklerinde neredeyse tüm gün hem ilaçlar hem de ateş yüzünden yarı baygın uyuyan adama üzülerek bakmıştı.
.....
Vizit sonrası öğle yemeği için hemşire odasına toplanan hemşireler yemeklerini yerken içlerinden biri, -ki bir çoğu onu sevmezdi- "Aa. Duygu pek bir üzüldün şu Yağız Bey'ine," diyerek muzipçe gülmüştü. Hepsinin göz devirmesiyle araya giren Şoray, "Yağız Bey'e hepimiz çok üzülüyoruz, gencecik adam sonuçta. Ayrıca geldiği günden beri Duygu'nun sorumluluğunda," diyerek Duygu'yu savunmuş diğerleri de hak vermişti.
Açıklama yapması gerektiğini düşünen Duygu, "Ya adam 1.5 aydır burda, o kadar şey yaşadı bir kez ağzından kötü tek bir kelime duymadım. Neler duyuyoruz burda, sırf bitmiş serumu 5 dakika geç aldın diye ne küfürler etmişti sana 17'deki hasta... Bu adam bir kez olsun bana "sen" bile demedi, o kadar kibar. Çok iyi kalpli biri."
Yanında oturan arkadaşı, "Ay ben dayanamıyorum söyleyeceğım Şoray abla," diyerek hafifçe Şoraya bakmış, yanındaki arkadaşına dönüp, "Duygu!! yavrum, bu Yağız Bey Murat'a çok benzemiyor mu? Sen ondan mı bu kadar ilgileniyorsun?" demişti. Duygu şaşırarak sadece kendisinin benzettiğini sandığını söylemişti. Şoray da benzerliği en başından farkettiklerini ama söyleyemediklerini anlatmıştı.
Gerçekten de benziyordu. Yüzü ve ses tonu aynıya yakındı. Yağız, sanki Murat'ın uzun boylu haliydi......
Konuşmanın etkisiyle tekrar dikkatlice bakmak için kapıyı tıklayarak Yağız'ın odasına giren Duygu, yemeğine dokunmadan hâlâ uyuyan adama yaklaşıp hafifçe dürterek uyandırmıştı. Yemek yemesi gerektiğini söyleyerek kumandayla yatağın üst kısmını dikleştirmişti. Yağız, oturuşunu düzelterek teşekkür etmişti.
Bu arada Yağız'ın ateşini tekrar ölçen Duygu gördüğü 40.6 dereceyle cebindeki ilaçlardan birini Yağız'ın damar yolundan enjekte etti.Gözlerindeki karartıyı ve buğuyu yok etmeye çalışan Yağız, Duygu'nun sesiyle o tarafa döndü. Duygu, biraz eğilerek tereddütle "Müsaadenizle yardım edebilir miyim?" diye sordu. Şaşıran Yağız, her zamanki gibi 'zahmet etmemesini, kendi halledebileceğini' söylese de hâlâ çift gördüğü Duygu'lardan doğru olanın yüzüne baktığını umuyordu. Hafifçe gülümseyen Duygu, "Yalnız baktığınız hayali benim, gerçek ben biraz daha sağdayım," diyerek Yağız'ın da gülünsemesini sağlamıştı. Üstelemek için bile hali kalmamış Yağız, teklifi kabul etmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP
FanfictionYorgundu, bitkindi, artık gücü yoktu. Yaşamak için amacı kalmamıştı. İnandığı her şey yerle bir olduktan sonra inanacak yeni bir şey lazımdı... Tutunacak yeni bir dal...