8

1.9K 84 58
                                    

Biten serumu almak için gelen hemşire, uyanan Hazan'ın kalkarak lavahoya gitmesine yardım edip, kendini çok zorlamamasını söyleyerek Yağız'a yöneldi. Dikkatlice kafasını kaldırıp oksijen maskesini çıkararak infüzyon pompasını durdurdu. Herhangi bir ağrısı olup olmadığını sorup dikişlerini kontrol etti. Bir süre daha monitörize kalarak takip edileceğini söyleyerek odadan çıktı.

Yağız'a doğru yaklaşan Hazan, yüzüne bakmayan adamın bir sorunu olduğunu anlayarak yatağın yanındaki koltuğa oturdu. Avuçlarının içine aldığı Yağız'ın elini hafifçe okşarken iyi olup olmadığını sordu. Ellerinin arasından sıyrılan ele şaşırırken Yağız'ın yüzünde daha önce görmediği garip bir ifade vardı.

Gözlerini kaçırarak konuşmaya başlayan Yağız, Hazan'a eşyalarını toplayabileceğini, zaman kaybetmemesini söylüyordu.
Hazan, biraz şaşırarak biraz da kırgınca gitmek için acelesi olmadığını söyledi.
Yağız daha fazla ileri gitmesi gerektiğini farkına vararak huzursuzca yerinde kııpırdandı.

Garip şeyler olduğunu anlayan Hazan, Yağız'ın yatağına oturarak neler olduğunu sordu.
Derin bir nefes alarak kendini rolüne hazırlayan Yağız önceden planladığı sözleri söylemeye başladı.

"Hazan bak çay yüzünden kendini suçlu hissettin ben de sana vicdanını rahatlatma şansı verdim. Sence de yetmez mi?"
Hazan ani soruyla afallamış, "Ne yetmez mi Yağız? Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum," diyerek anlamazlıktan geldiği şeyle kalbi acımıştı.

Kendinden nefret ederek sesini yükselten Yağız, "Yeter artık diyorum Hazan. Git artık diyorum. Kafanda ne kurdun bilmiyorum, bilmek de istemiyorum ama belli ki yanlış şeyler düşünmüşsün. Yeterince uğraşacak sorunum var. Bir de ne senle ne kardeşinle ne de sorunlarınızla uğraşmak istemiyorum, inan umrumda da değil. Vicdanını rahatlattın, borcunu ödedin ne dersen de. Yaptın ve bitti. Şimdi anladın mı? Yoksa daha da açık konuşayım mı?" sonlara doğru gözlerine iliştirdiği küçümsemeyle kafasını Hazan'dan diğer tarafa çevirdi, Hazan'ın yüzüne bakarsa her an yıkılabilirdi.

Son duyduklarıyla kaçarcasına yataktan kalkarak birkaç adım geri atan Hazan söyleyecek bir şey bulamamış, küçük bir afallamadan sonra hafifçe titreyen çenesinden damlayan gözyaşlarıyla yavaşça dolaba giderek çantası ve montunu alarak kapıya yönelmişti. Kapıyı ardından kapatmadan önce yatakta umursamazca parmaklarıyla oynayan adama son kez baktı.

Yağız, gözyaşlarını göstermemek için kafasını eğerek bakışlarını ellerine sabitlemişti. Kapının kapanmasıyla kafasını kaldırarak öfke ve yorgunlukla kendini yastığa bıraktı.

....

Ece'nin yanına dönerek olan biteni anlatan Hazan, kardeşine sarılmış, gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Ece, bugün Yağız'ın ne halde olduğunu görmüştü. O adamın böyle bir şey yapacağına inanamıyordu. Sıkıca sarıldığı ablasına destek olurken durumdaki garipliği çözmeye çalışıyordu.

Sarılıp ağlaşan ikiliyi araladığı kapıdan gören Şoray hemşire, sessizce odadan geri çıkmıştı.

....

Gece olmuş, Hazan ağlamaktan uyuya kalmış, Ece ise hâlâ olanları düşünüyordu. Bu işi böyle bırakırsa ikisine de çok yazık olacaktı.
Sabah taburcu olacağı aklına gelerek zaman kazanması gerektiğini fark etti.

Ece kararını vermiş, ablası için yine ablasını üzmeyi göze almıştı. Sessizce odadan çıkan Ece, hemşirelerin etrafta olmadığı bir anı bekleyerek girdiği dönülmez yolda ve koridorda kararlı adımlarla ilerledi. Tekrar etrafını kontrol ederek kimse olmadığından emin olup yangın merdiveninin kapısını dikkatlice açtı.

KALPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin