Bölüm 1

35.5K 1.1K 169
                                    

'Herşey vaktini bekler.
Ne gül vaktinden erken çıkar.
Ne güneş vaktinden erken doğar.
Bekle senin olan sana gelecektir...'

"Gülçehree!" Elleri belinde köy yokuşunun sökülmüş asvaltına korkuyla bakıyordu yaşlı kadın.

"Kız deli mi etcen sen beni? Gülçehre!"

Bu deli kız her seferinde nasıl hoplaya zıplaya bir yerlerini incitmeden koşuyor diye hayret etti. Önce saydı sövdü sonra çabucak silkelenip maşallah çekti içinden, torunu gibi sevdiği kıza. Hemencicik nazara geliyordu yavru kuzusu, güzelliği marifeti bütün köyün dilindeydi. Delikanlıların anaları her gün aşındırıyorlardı kapılarını ama torunu daha 18 yaşında körpeydi. Güzelliğiyle bakanın dönüp birdaha baktığı o ela gözleriyle insanın içini yaktığı bi gerçekti.

Ne kadar mutlu olursa olsun gözleri hep hüzünlü bakardı yavrusunun. Yaşlı kadının içi giderdi, onun durgun bakışlarını görünce. Her zaman bülbül gibi ötmesini ceylan gibi sekmesini neşesinin ta yedi köy öteden duyulmasını isterdi. Lakin kadere yordu bunu yaşlı kadın, daha bebekken anasızlığı babasızlığı tatmıştı bu yavru ceylan.

Yıllar evvel köyün girişinde bulmuştu muhtar bebeği, bütün köylü mest olmuştu bebeğin şirinliğine. Çok aramışlardı anası kimdir babası kimdir diye amma hiçbir ize rastlanmamışlardı.

İşte o zaman köylü kendi aralarında kavgaya tutuşmaya başlamışdı. Çoğu aile küçük bebeği kendileri alıp büyütmek istiyor, böyle güzel bir yavruya hazırdan konma hasetiyle yanıp tutuşuyorlardı. O zamanlar bir gece muhtar kapısını aşındırmış önemli bir hususda konuşmak istediğini söylemişdi. Köylünün rahat durmadığını, bebeği almak için türlü cambazlıklar yaptıklarını yana yakıla anlatıp durmuş, köyün olgun, kendini bilir dul kadını olan Nazenin anadan yardım istemişdi.

Bebeği kendine vermek istediğini duyan, evlat hasretiyle yanan kadın o zamanlar içten içe sevinmiş almışdı bebeği muhtardan.

Artık onun yanında kalıp onunla büyüyecekdi bu sabi.

Lakin rahat durmayan köylü, sürekli kapısını taşlar bebeği almak isterlerdi yaşlı kadından. Onun güzel ve rahat bakamayacağını bağırıp, daha önce çocuğu olmamasından vurup üzerlerdi Nazenin hanımı.

Günlerini bebeğe zarar gelecek korkusuyla geçiren Nazenin hanım, muhtarında yardımıyla köyün arka tarafındaki ıssız yerde ahşapdan terkedilmiş evi Bir haftada onarıp, oraya taşınmışdı bebekle.

Artık köylü onları rahatsız etmeye gelmiyor, ıssız yerden ürküp yaklaşamıyorlardı.

"Aa Nene, sen yine neye daldın kendi kendime mi konuşuyorum ben?" Kıkırdama sesleriyle irkilen yaşlı kadın, elini yüreğine koyup baş parmağıyla damağını kaldırdı hızlıca. Bu genç kızı dahada güldürdü.

"Ya korkuttum mu ben yine seni pamuk nenem? Oyy kıyamam sana gel eve gidelim de sana bi kahve yapayım söz birdaha o yoldan çıkmam manzaraya endişelendirmem seni."

Yaşlı gözleri dolandı kızın gülen yüzünde, koşmakdan kızarmış yanaklarına fındık kadar burnunun rüzgardan kızarışını izledi kadın dalgın ama huzurlu ifadelerle.

Öyle yada böyle uçan kuşdan sakınıp büyütmüştü Gülçehreyi. Yıllarca evlat hasretiyle yanan yüreğine sanki o güzelmi güzel, tatlı mı tatlı bebeği yollamışdı yüce Allah.

"Nene! hadi ama seni bekliyorum. Aa vallahi sende bir haller var dalıp dalıp duruyosun nenem korkuyorum vallahi."

Kızın söylenmesi yaşlı kadının yorgun yüreğini yine hoplattı. Bakışlarını sesin geldiği yere çevirip, ne zaman uçup gittiğini anlamadığı mutfak camından kafasını uzatan kıza baktı.

MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin