Merhaba millet..
Umarım keyif alıyorsunuzdur okumakdan.
Satır arası yorum yapıp düşüncelerinizi belli ederseniz beni çok keyiflendirirsiniz.
İyi okumalar diliyorum.Bahçede öten horozun sesi yeniden odamın içini doldurunca ellerimi kulaklarıma bastırıp yeniden dalmaya çalıştım. Ama yok bir kere uyandımmı iş bitmişti. İçten içe küfür ede ede açtım gözlerimi. Dışarıya bakılırsa gün yeni yeni ayıyordu. Muhtemelen saat 6 idi. Nenem uyuyor olmalıydı. En son Ayten teyzelerde uyuya kaldığımı hatırladım bir an. Kim getirmişdi beni buraya?
Sıcak yorgan altından çıkmak istemesemde kalktım ayağa. Banyoya ilerleyip elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa geçecekken sobanın önüne kıvrılmış Zeytin ile Portakal'ı farkettim. Yüzümde istemsiz huzurlu bi gülüş belirdi. Birbirlerine kıvrılıp uyumaları o kadar tatlıydı ki.
Onları uyandırmadan mutfağa geçtim ama burası buz gibiydi ve ayağımda çorap yoktu. Yeniden oturma odasına geçip sobanın yanındaki yedek kovayla yaktım yeniden. Bu arada kediler sese uyanmış ama sıcaklığı bulunca yeniden mayışmışlardı.
Kanepeye oturup evin biraz ısınmasını bekledim. Aklıma yeniden düşünceler akın etmişdi. Istanbul'a gitmek gözümü öyle korkutuyordu ki istemsizce geriliyordum. Bu köyde bir uğraşım vardı, en azından nenemle tarla ve bağlarımıza bakıyorduk. Peki ya orda ne yapacaktım? Onlar bütün gün işdeyken ben dört duvar arasında onları mı bekleyecekdim?
Annem ve babam nasıl insanlardı mesela? Onlarda abimler gibi sevecen ve kanı tatlı insanlar mıydı? Onlar neden beni görmeye gelmemişlerdi?
Of! Kafamda o kadar düşünce var ki ne yapacağımı şaşırdım. Bir yandan delice bi merak da vardı, en iyisi zamana bırakmak dı çünkü düşündüğüm her saniye başım ağrıyordu.
Ev iyice ısınınca, mutfağa girip dünden kalan birkaç bulaşığı hallettim. Çaydanlığı hazırlayıp sobanın üzerine kaynaması için bırakdım. Tepsiye kahvaltılıkları ve bardakları dizdim. Telefonumdan saate bakınca daha çok erken olduğunu gördüm. 7'ydi ayol.
Nenemin her zamanki yaptığı ekmeği bu sabah ben yapmaya karar verdim. Ellerimi güzelce yıkayıp hamur kabına un maya biraz tuz biraz şeker ekleyip güzelce yoğurmaya başladım. Hamuru dört bezeye ayırıp güzelce açtım üzerine yumurta sarısı ve susam döktüm. Buzdolanının üzerindeki davul fırını indirip fişini taktım. 5 dakika ısınmasını beklerken etrafı hızlıca toparladım. Daha sonra ikişer ikişer olmak üzere hamurları fırına verdim.
Üstüm başım un olmuşdu. Odama girip dolabımdan tişört ve ince bi tayt seçip üzerime geçirdim. Ev zaten sıcakdı eminim bunlarla bile birazdan bunalıp camları açıcakdım.
Odamı da güzelce toparlayıp yeniden mutfağa geçtim. Fırındaki pişen ekmekleri çıkartıp kalan iki tane hamuru koydum. Ekmek sepetine temiz bir bez serip sıcacık ekmekleri koydum.
"Amaan ne güzel kokmuş buralar gari."
Bi anda arkamdan gelen sesle havaya zıpladım.
"Ayy nene ödüm koptu."
"Hep sen mi beni korkutcan kız?"
"Ama sen korkunca çok komik oluyon tontik nenem."
"Hadi ordan tontik miş. Nerem tontik kız benim bi iki kilo fazlam var o kadar gari."
"Kız ne biri ne ikisi." Elimi göbeğine yaslayıp hafifçe sıktım. "Üç mü dört mü Nazenin hanım." Ardından kendimi tutamayıp bi gülüş patlattım.
Nenem ters ters bakıp elime şaplağı indirdi. Hemen kendime çekip gülüşümü tutmaya çalıştım. Ama ne ben tutabildim ne nenem kendini tutabildi. Kahkalarımız evi inletmeye başladı. Gülüşlerimizin en sonunda saçma bir şekilde gözlerimiz doldu ve bir anda kendimi kolları arasında beraber ağlarken buldum. Sanki kendimi bu zamana kadar tutuyormuşum da şimdi olayın farkına varmışcasına ağlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE
Teen Fiction'Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden erken çıkar. Ne güneş vaktinden erken doğar. Bekle senin olan sana gelecektir..' 🥀 Muğla'nın izbe bir köyünden çok uzakta.. Büyülü şehir İstanbul'da, Tüfekçi yalısının kapısına bir not bırakıldı... Biz bun...