Bölüm 11

15.6K 783 111
                                    





Merhabalar arkadaşlar. Birazcık geciktim ama son 4 gündür inanın kafamı kaldıracak halim yok. Bilenler bilir İzmir bu ara çok fena soğuk. Bende o soğuktan nasibimi alanlardanım ama bir türlü iyileşemedim.
Son çare korona testi oldum ama çok şükür negatif çıktı.

Hala da iyileşemedim ama yarım saatte bir 200-300 kelime yaza yaza 5600 kelime yazdım. Beğenirsiniz inşallah.

Ve tek isteğim bol bol yorum yapmanız satır arası yorumlarınız bana moral oluyor.

Kendinize iyi bakın, sağlığınıza dikkat edin.

Güller gelsin bakalım.. 🥀

...

Büyük salonun tekli berjerine oturmuş ayakta bir oraya bir buraya emir veren Amire hanımı izliyordum.

"Kızım sana zahmet ayaklarını kaldırda şurayı bir süpüreyim."
İrkilip önümde süpürge makinesiyle dikilen kadına baktım. Hemen ayaklarımı kendime çekip koltukğa kıvrıldım.

Sabah kahvaltısında aldığımız haberden sonra Amire hanım alel acele kahvaltı yaptırıp evin erkeklerini kapı dışarı etmişti. Sonra da ev için birkaç yardımcı aramış yarım saatte eve getirtmiş ve temizliğe girişmişti. Şimdi iki kadın mutfakta yemek yapıyor iki kadın da evi temizliyordu.

Evde gözle görünen toz veya kirli hiçbiryer yoktu fakat yine de tertemiz olmasını istiyordu. Beni de ayağa kalkmamam için tembihlemiş elime bi meyve tabağı verip buraya oturtmuştu.

"Abla sana zahmet şu yemek odasının masasını da bi silip odayı havalandır."

"Peki Amire hanım."

"Bak abla gözünü seveyim zorlama belini, yorulunca dinlen beş dakika."

"Yok yok iyiyim ben merak etmeyin."

Kadın süpürgeyle işi bitince kapatıp köşeye bıraktı ve salona bağlı çokta büyük olmayan yemek odasına girdi.

Adana'dan gelecek olanlar akşam altı gibi geliceklermiş neyse ki yatıya kalmayacaklarını akşamında geri döneceklerini de söylemişlerdi. Amire hanım başta gerilse de yeniden onları arayıp kalmaları için baya dil dökmüştü. Yine de kalabalık geldikleri için kalmayacaklarını daha sonra yeniden gelebileceklerini söylemişlerdi.

Anladığım kadarıyla Yılmaz amcanın eşi Selda ve oğlu, babaanne, Hülya hala, eşi ve iki çocuğu geliyordu. Yalan yok gergin ve heyecanlıydım. Nasıl davranacaklarını da davranacağımı da bilmiyordum. Ali bey çıkmadan evvel eşine sakin olmasını beni de germemesini tembihleyip durmuştu.

Ağzıma bir dilim portakal daha attım. Burda boş boş hala pijamalarımla vaktin geçmesini bekliyordum. Gelmelerine yakın duş alıp üzerimi değiştirecektim.
Az önce nenemle de konuşmuştum. Ayten teyzeyle kahve içiyorlardı, gelecek olanları da söyeyince yabani davranmamamı rahat olmam için beni uyarmıştı. Fakat gel gelelim daha şimdiden tedirgindim. Ya bi gerginlik çıkarsa veya biri ters bir şey söylerse ne yaparım gibisinden kendi içimde senaryo bile kurmuştum.
Zamanında Amire hanımı sevmeyen babaanne bana nasıl davranırdı mesela? Her ne kadar artık aralarının iyi olduğunu söylede de düşünüyordum işte.

Mutfaktan gelen güzel kokuları açık camlar yüzünden buram buram deniz kokusu bastırıyordu. Camdan kafanı uzatınca karşında koskocaman İstanbul boğazını görmek çok güzeldi.
Akşam menüsü de bayağı bi kalabalıktı. Gelen kadınlardan biri ilk bir saat koca bir tepsi içli köfte açmıştı. Hava güzel olsaydı bahçede büyük bi mangal ziyafeti verebilirlermiş fakat dışarısı gerçekten buz gibiydi. O yüzden ev yemeklerine yönelmiştik. Nerden çıkardıklarını dahi anlamadığım kuzu kaburgası, dolma yapılmak üzere mutfağa bırakılmıştı. Hülya hala asla kırmızı et yemediği için fırında tavuklu yemekte pişiyordu. Verilen ev baklavası siparişi de yirmi dakika önce gelmişti.

MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin