Kafası karman çormandı. Düşündükçe beyni patlayacak gibi hissediyor, sıkıntıyla nefes veriyordu. Asuman Hanım, evden çıktıktan sonra bahçedeki masaya yaklaşıp elindeki tepsiyi bıraktı. Gözleri oğlunda takılı kalmıştı.
"Yine düşünüyorsun, değil mi?" dedi hüzünle. Yağız, kafasını kaldırıp annesine baktı. Yavaşça sırtını geriye yaslayıp evin giriş kapısını kontrol ettikten sonra boğazındaki acı tat gitsin diye temizledi.
"Adam ortalıkta yok, anne."
"Olmaması daha iyi değil mi? En azından ablan ve Emre'ye bulaşmayacak." Yağız'ın kaşları çatıldı.
"Bir de utanmadan ablama mı bulaşacak?" Elini sertçe masaya vurup, "Kendini gerçekten öldürtmek istiyorsa yapsın bunu anne!" dedi.
Asuman Hanım, telaşla oğlunun yanına varıp, "Sessiz ol!" dedi. "Kız daha bu sabah doğru düzgün kendine geldi. Biz yanında bahsettikçe utanıyor, bir darbe de biz atıyoruz ona."
Yağız, derin bir nefes alıp elini masadan çekti. Suratını sakin kalmak için sıvazladı. Boğuluyordu, nefes almaya ihtiyacı vardı.
"Meva..." dedi tekrar sakin bir sesle. "Uyandı mı?" Bunu sorarken pek annesinin gözlerine bakamamıştı.
"Benim kız arkadaşım mı? Git bak." dedi Asuman Hanım, tebessümle. Oğlunun utancıyla birazcık uğraşmak ona şu zamanda iyi hissettiriyordu.
"Anne... Zaten şimdi Demir'le uğraşacağım, sen yapma."
"Ben ne yaptım ki? Yanlış bir şey mi dedim? Sonuçta kız arkadaşın."
"Anne."
Asuman Hanım, kıkırdayıp baş köşeye yerleşirken Hilal çaydanlığı getirmişti. Peşinden Emre ve Demir geliyordu.
"Günaydın!" Emre, cıvıltıyla seslendiğinde Yağız, gülümseyerek, "Günaydın." diye karşılık verdi. Bakışları elinde olmadan ablasına döndü. Hilal, hâlâ mutsuzdu. Yüzü solgun görünüyordu. Sandalyesine otururken kardeşine baktı. Yağız, bugün anlayışla bakıyordu gözlerine.
"Nasılsın?" sorusunu ondan duyduğunda dünyaların onun olacağını hiç düşünmemişti.
Pürüzlü bir sesle, "İyi olmaya çalışılıyorum." dedi. Yağız, ablasının sesinden de, ona karşı olan mesafesinden de rahatsız oldu.
"O gün çok üstüne gittim, biliyorum."
Hilal, kafasını iki yana salladı.
"Dediğin her şeyde haklıydın; ama yine olsa, yine anlatmazdım sana hiçbir şeyi."
Yağız, sabırlı olmaya çalıştı. Ablasını burada sığdıramazmış gibi hissettirmek istemiyordu. Gözleri yeğenine kaydı.
"Telefonda animasyon izlemek ister misin dayıcığım?" Emre, kafasını omzuna doğru eğdi. "Rahatça şuradaki divanda oturup," Gözleriyle ileriyi işaret etti. "Hem kahvaltı yapıp, hem de izleyebilirsin."
"Ama annem yemek yerken telefonla uğraşmama kızıyor."
Yağız, ablasına bakış atıp yeniden yeğenine döndü. "Bir defaya mahsus izin verir, merak etme." Emre, annesinden onay almak için beklentiyle suratına baktığında Hilal kafasını ağır ağır salladı. Yağız'ın Emre'yi neden masadan uzaklaştırmak istediğini biliyordu. Konuşulacak çok şey vardı.
"Tamam o zaman! Öyle yapmak istiyorum ben!" Emre, neşeyle sandalyesinden indiğinde Yağız telefonu Emre'ye uzattı. Emre, oyalanmadan telefonunu ve kahvaltı tabağını eline alıp yanlarından ayrıldığında masada önce kısa bir sessizlik oluştu. Masadaki kahvaltılıklara kimse elini bile sürmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEVA
Teen Fiction"Benim..." dedim gözlerim anlık dudaklarına kayarken. Etli dudaklarının üzerindeki su taneciklerini diliyle temizlediğinde gözlerim gözleriyle buluştu. "...korumam ol, Kara Yağız."