Başımı ovalarken üst üste attığım bacağımı stresle salladım. Büyük gün gelmişti. Bugün yine bir cinsiyet öğrenme savaşı verecektik. Önce şirketteki işlerimi bitirecek, sonra dövüş salonuna geçip oradan da hastaneye geçecektik.
Sözde şirketteki işlerimi bitireyim diye buraya gelmiştim; ama kafam hiçbir şeyi almıyordu.
Oflayarak sandalyeme yaslandım ve biraz daha geriye yatmasını sağladım. İki elimi karnıma yerleştirip bebeğimin beni hissetmesini istedim.
"Anneciğim," O pamuk gibi yumuşacık yüzünü okşar gibi karnımı okşamaya başladım. "Bugün beni üzme olur mu? Bak baban için bu cinsiyet pek sorun olmasa da benim için çok önemli tamam mı? Seni bir an önce öğrenip oğlum ya da kızım diye sevmek istiyorum. Sana isim seçmek istiyorum." deyip iç çektim. "Bu kez de göstermezsen vallahi çok üzülürüm. Hatta ağlarım." Sesimi biraz titretip ona gerçekten ağlayacağımı belli etmek istedim.
"Güzel bebeğim... Annesinin bir tanesi, meleği..." diye sevdim onu. "Sana güzel arabalar, bebekler alırım... Ara sıra istediğin abur cuburları da yiyebilirsin bak. Söz, o kadar çok karışmayacağım." Çocuğumdan da bir cevap gelse iyi olurdu; ama şu an mümkün olmadığı için daha fazla bir şey diyemiyordum. Mecbur tekme atmaya başladığı zaman onunla anlaşmaya çalışacaktım.
Ben karnımdaki bebekle ilgilenirken odamın kapısı çaldı. Gelmesi için seslendiğimde içeriye Hazal girdi, peşinden kapıyı kapattı. Girer girmez yorgun yüzünü anlayabilmiştim.
"N'aber?"
"İyi." dedim. "Senden?"
O da kuru bir, "İyi." deyip masamın önündeki koltuklardan birine oturdu. Gözlerini karnımda beklettiğim ellerime indirdi, gülümsedi.
"Bizimkiyle mi konuşuyordun?"
"Evet." dedim. "Bize cinsiyet göstermesi için anlaşma imzalamaya çalışıyorum."
"Peki dinliyor mu bari?"
"Onu bugün göreceğiz." deyip kafamı omzuma doğru eğdim. "Bu arada sen iyi misin? Biraz yorgun gözüküyorsun. Gözlerin de şişmiş." Derin bir nefes alıp vererek kıvırcık saçlarını eliyle dağıttı.
"Pek uyuyamadım."
"Uyuyamadın? Kafana bir şey mi taktın?" Hazal genellikle kafasına bir şey taktığı zaman ne uyur, ne de doğru düzgün yemek yerdi. Eskiden daha az şeylere takılırdı, nadir görürdüm bu hallerini; ama Hazal da en az benim kadar değişmişti.
"Yani... Saçma saçma şeyler işte." diye mırıldandı. Yüzü iyice soluklaşınca sırtımı koltuğumdan ayırarak masaya doğru yaklaştım.
"Neymiş o saçma saçma şeyler? Söyle bakalım."
Elleriyle yüzünü sıvazladı. Sonra sıkıntılı bir nefes vererek bana döndü.
"Meva galiba benim bir fobim varmış." dedi.
Tek kaşım havaya kalktı. "Neymiş?"
Yüzünü ekşiterek, "Evlenme fobisi." dedi. Kalkan tek kaşımın yanına diğeri de eklendi.
"Nereden çıktı bu şimdi? Sonuçta Ertuğ'un evlilik teklifini kabul ederken bayağı mutluydun."
"Sorun da tam olarak bu. Bu fobi yeni ortaya çıktı. Sanırım... Sanırım annem ve babam yüzünden. Biliyorsun ya," dedi, tatsızca. "Şiddetli geçimsizlik vardı, boşandılar."
"Bunu her çift yaşayacak diye bir şey yok ki. Bak. Ne kadar mutlusunuz."
"Öyle de Meva, annemle babam da bizim gibiymiş başta. Ama şimdi geldikleri hallere bak. Düşman gibiler." Ağlamaklı bir sesle, "Of Meva!" dedi. "Ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Ne olacak?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEVA
Ficção Adolescente"Benim..." dedim gözlerim anlık dudaklarına kayarken. Etli dudaklarının üzerindeki su taneciklerini diliyle temizlediğinde gözlerim gözleriyle buluştu. "...korumam ol, Kara Yağız."