Bölüm 32 | Taş Evler

27.2K 1.7K 305
                                    

Dakikada bir duyduğum sesli nefesine karşılık artık dayanamayıp, "Yağız." dedim. Başını bana çevirdi.

"Efendim?"

Çok gergindi. Hiç gelmediği yere gelmiş, hiç görmediği insanlarla tanışacaktı.

"Biraz rahat olur musun? Çok fazla streslisin." Yağız, bavulun sapını tutmayı bıraktı. İki eliyle yüzünü sıvazladı.

"Elimde değil." dedi. "Ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum. Yanlış bir şey yapmaktan da korkuyorum."

"Oradaki insanlara doğru davran, yine yanlışını bulurlar." dedim keyifsizce. Buraya gelmek benim de tadımı kaçırmıştı. Şehir, bambaşka güzelliğe sahip olsa da içinde yaşayan akrabalarım bu güzellikten zevk duymama engel oluyordu.

"Şu araba mı yoksa?" deyip gözleriyle arkamı işaret ettiğinde kafamı çevirdim. Mardin plakalı araç, tam önümüzde durmuştu. Şoför arabadan inip önünden dolaştı. Kapıyı benim için açarken, "Hoş geldiniz, Meva Hanım." dedi.

"Hoş buldum." Açtığı kapıdan içeriye binip koltuğa yerleştim. Yağız da hemen yanımda yerini aldığında şoför kapıyı kapatıp kaldırımda bekleyen bavulu aldı. Bagaja koymak için harekete geçtiğinde Yağız'ın elini tuttum. Parmaklarımızı birbirine kenetleyip, "Gerginliğini anlamasınlar." dedim. "Daha çok üzerine gidebilirler." Özellikle de Celil konusunda adım kadar emindim. Bizleri huzursuz edecek hiçbir fırsatı kaçırmayacaktı.

"Arkadaşın diye mi tanıtacaksın beni?" diye sorduğunda şoför arabaya bindi. Bir şey söylemeden arabayı çalıştırıp yola koyulduğunda Yağız'a çevirdim gözlerimi.

"Sevgilim olduğunu söyleyeceğim." Yeniden sıkıntılı bir nefes verdiğinde elini elimden çekti. Tanıştığımdan beri ilk defa bu kadar gerildiğini görüyordum. "Şaka yapmıştım." Buna rağmen içi rahatlamamıştı. "Senin takıldığın başka bir konu mu var Yağız?"

Alt dudağını dişleyerek bana baktı. Daha sonra serbest bırakıp oturduğu koltukta biraz daha bana döndü.

"Lansman günü canını sıkan kuzenin..." Dudaklarımı ıslattım. "Senin canını yine sıkarsa kendime pek hakim olabileceğimi sanmıyorum, Meva. Olay çıkartabilirim."

"Babam var. O da engel olur, merak etme."

"Senin canını sıktığında oturup babanın onu azarlamasını mı bekleyeceğim?" dedi söylediğim şey yanlışmış gibi. "İmkansız."

"Babam ve annem dışında kimseye sabır göstermek zorunda değilsin, Yağız. Suratına bir yumruk geçirmek istiyorsan geçir veya hakaret etmek istiyorsan et."

"Seni de, anneni ve babanı da küçük düşürürüm orada."

Gülümseyerek kafamı iki yana sallayıp önüme döndüm.

"Bizim akrabaları tanımadığın için bu detaylara takılman normal sanırım." Yağız'a her şeyi anlatmaya gerek yoktu. Bizzat kendi şahit olacaktı her birinin karakterine. "Babam, korumam olduğunu söylememi istedi." dedim daha kısık bir sesle. "Arkadaştan falan anlamazlar çünkü bunlar."

"En azından seni koruyacağım diye rahatça dövebileceğim o zaman. İyi, sevdim." Rahatlamış sesine karşılık kıkırdadım.

"Keşke baştan söyleseymişim. Gerginliğin uçup gitti."

İç çekerek, "Keşke..." dedi. "Çünkü şimdi inanılmaz rahatladım."

İnanılmaz rahatlamamıştı; fakat üzerindeki yükün bir kısmı kalkmış görünüyordu. Umarım hem onun için, hem de benim için iyi geçerdi burada kaldığımız günler. Seneler olmuştu buraya gelmeyeli. Hepsi aynı tavırlarına devam ediyor muydu acaba?

MEVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin