Bir ajandam var. 70. bölüm olan finali 19 Şubat'ta paylaşacağım diye not düşmüştüm; fakat şimdi bakıyorum, daha 69'u yeni atabiliyorum.
Gerçekten çok fazla plansızlığın yanında, çok planlı olmanın da bir anlamı olmadığını bu Şubat'ta görmüş oldum. Burada hep sessiz kaldım. Daha çok sosyal medyada elimden geldiğince paylaşımlar yapıp bir yerlere ulaşılması gerekenleri ulaştırmaya çalıştım.
Tarifsiz bir acı.
Onlara uzakta da olsam, yanlarındaymış gibi hissettim hep. O şehirlerde hiç akrabam yok; ama bu platformda edindiğim arkadaşlarım vardı. Çok şükür tanıdıklarımdan bir kayıp haberi almadım, ama böyle bir cümle kurunca da kendimi şimdi rahatsız hissettim. Kaç kere panoma girdim. Yazdım, sildim. Yazdım, sildim. Daha sonrasında bir şeyler paylaşarak duygularımı ifade edemeyeceğimi anladım.
Herkesin toparlanmaya ihtiyacı olduğu gibi benim de ihtiyacım vardı. Şu ana kadar bile açıklama yazmadan bölüm atmak niyetindeydim; ama daha fazla yapamadım. Hiçbir şey olmamış gibi bölüme giriş yapmak içime sinmedi. Aslında söyleyeceğim çok şey var, en önemlisi bu süreçte hissettiklerim.
Hâlâ toparlanamadık ve yaramızı daha fazla deşmek istemiyorum.
Sizleri sevdiğimi bilin. Acınız acım, bunu da bilin. 🖤
5 ay sonra...
Evimizin boydan boya olan penceresinden bahçeyi sessizce izliyordum. Bir karga ağzında tuttuğu yiyeceğiyle uçup gökyüzüne kaçarken kollarımı göğüs kafesimin üzerine doladım. Öğlen saatleriydi. Yağız, bugün eve ancak beş gibi geleceğini söylüyordu.
Normal şartlarda beş çok erken bir saatti; fakat doğuma biraz daha yaklaştıkça özellikle erken geliyor, bizimle vakit geçiriyordu. Açıkçası eve o kadar erken gelmese kafayı yiyebilirdim. Çünkü artık karnım iyice şişmiş, tabir-i caizse karnı burnunda bir kadın olmuştum. Bu yüzden yaklaşık iki hafta önce izne ayrılmıştım. Benim yerime güvendiğim arkadaşlarım işlerimin peşinden koşuyordu. Ancak diğer aylarda olduğu gibi bu aylarda da düşündüğüm bir mesele vardı.
Oğlumuz doğduğunda ne olacaktı?
Mesela ben onu bırakıp nasıl işe gidebilirdim?
Gerçekten istediğim iki şey de aynı anda yürüyemeyecek gibi duruyordu. Bu mesele, hamilelikle beraber artan kilolarımın da artık önüne geçmeye başlamıştı. O da ayrı bir meseleydi. Mecbur son aylarda sporu bırakmış, daha dikkatli hareket ediyordum. Bu yüzden işler iyice çığrından çıkmıştı.
"Sıcak çikolatalarımız hazır."
Emine'nin sesini işittiğimde kollarımı göğsümden ayırarak düşüncelerimden sıyrıldım. Elimi karnımın üzerine koyarak ağır ağır ona döndüm. Kanepeye yerleşmiş, sehpalara da çoktan kupa bardakları bırakmıştı. Hafta sonu olduğu için Hazal da şirkette değil, yanımdaydı. O da fırından aldığı kurabiyeleri tabaklara yerleştirmiş ve öyle yanımıza gelmişti.
"Imm..." Güzel kokular birbirine karıştıkça daha da güzel olmuştu. "Ne güzel koktular öyle." deyip iştahla dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirdim. Hazal'ın yanına yerleştiğim için Emine'yi şimdi daha iyi görüyordum. "Kurabiyeler sıcak mı?"
"Hem de bayağı sıcak!"
Alt dudağımı keyifle dişleyip önümdeki sehpaya bırakılan tabaktan koca kurabiyemi aldım. Ağzıma yaklaştınp bir ısırık aldığımda bayılacağım sanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEVA
Roman pour Adolescents"Benim..." dedim gözlerim anlık dudaklarına kayarken. Etli dudaklarının üzerindeki su taneciklerini diliyle temizlediğinde gözlerim gözleriyle buluştu. "...korumam ol, Kara Yağız."