Bölüm 45 | Baskın

25.9K 1.5K 416
                                    

Selamlar!
Sonunda bölümü şimdi bitirebildim ve hemen bekletmeden atmak istedim. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

İyi okumalar.💙

🕊

"Meva, yeter artık!" diye kızdı babam. Dudaklarımı gergin bir şekilde ıslattım. Yağız'ın kucağından kalkıp ayağa dikildim. Elbisemin bir omzunu da takmayı başarmıştım. "Ben başından beri Emine'yi sakladığını çok iyi biliyorum!"

Yutkundum. Yeniden Yağız'a baktım.

"Baba..."

"Bırak şimdi babayı, Mehmet geliyor." dedi endişeli bir şekilde. Ardından unutmaya çalıştığımız gerçeği bize söylerek bir fitil ateşledi. "Mehmet amcan İstanbul'a geliyor! Emine'yi öğrendi! Senin yardımınla kaçtığını artık biliyor!"

Babamın söyledikleriyle birlikte gözlerim büyüdü, telefonu tutan elim titredi. Yağız da ayağa kalkarak karşıma dikildiğinde güçlükle, "Ne?" dedim. Aceleyle telefonu diğer elime aldım, düşen öteki askımı düzelttim. "Ne demek İstanbul'a geliyor baba? Ne zaman çıktılar yola?"

"Uçakla geliyorlar! İki saat önce konaktan çıkmışlar. Sana söylerim diye de kimse çıtını çıkarmamış!" Yağız, telefondan yükselen sesi kaşları çatık bir şekilde dinliyordu. O da biliyordu, Emine'yi bulmaları demek, bir hayatın kararışı demekti.

"Emine'yi her nerede saklıyorsan sakladığın yer çok iyi olsun Meva. Sen de evde falan durma. Şehir dışına mı çıkarsın artık, başka bir yere mi gidersin. Yeter ki evde ya da şirkette durma."

"Ben de mi o adamdan kaçacağım?" dedim, endişenin yanında şaşkın bir sesle. "Benim saklanmam demek, Emine'nin bulunma ihtimali demek. Hem ben neden onlardan saklanayayım ya? Kendim için hiçbirinden korkmuyorum!"

Söylediklerim Yağız'ı kızdırırken dudaklarımı ıslatıp sırtımı ona döndüm.

"Başın derde girecek diye burada beklemekten öleyim, onu mu istiyorsun kızım?"

"Baba..." deyip yüzümü buruşturdum. "Ne biçim konuşuyorsun? Onlar bana bir şey yapamaz, burada önemli olan mesele Emine." diyerek olduğum yerde volta atmaya başladım. "Bunu da halledeceğim. Şimdi kapatmam gerek, Emine'ye ulaşmalıyım."

"Yavrum... Bak Allah rızası için beni habersiz bırakma. Ananda ben de helak oluruz."

"Tamam babacığım, tamam." diye geçiştirdim onu. Acele etmem gerekiyordu. "Sonra arayacağım ben sizi." Babamın aramasını sonlandırıp Emine'nin numarasını ararken, "Çok kötü!" dedim. "İki saat önce çıkmışlar. Bir iki saate İstanbul'da olabilirler."

"Baban evde durma dedi. Sana da bulaşmasınlar şimdi bunlar." dedi, Yağız benim için endişelenerek. "Fetih amca kalp krizi geçirdiği gün üzerine nasıl geldiklerini kendi gözlerimle gördüm."

Emine'nin numarasını tuşlayıp telefonu kulağıma yasladım. Yağız'a cevap verecek durumda değildim. Dikkatim tamamen çalan arama bildirimindeydi. Telefon açılmadan arama sonlandığında soğuk soğuk terlemeye başladım.

"Açmıyor telefonunu ya!" İçime yerleşen korku git gide büyümüş ve kalbime bela olmaya başlamıştı.

"Önce bir sakin ol." dedi, Yağız. Eline telefonunu aldı. "Bir de Ertuğ'u arayalım."

Alt dudağımı dişleyip ellerimi belimin iki yanına yerleştirdim. Pür dikkat Yağız'ın telefonu kulağına götürüşünü izledim. Birkaç saniye sabırla bekledim; fakat asılan suratıyla yeniden telaşlandım.

MEVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin