138. Bölüm

29 3 23
                                        

Kürşat eve girer girmez önce Albayrağı sonra Gökbayrağı öper.

Kürşat: Kan kırmızı orada fakat gökyüzünün rengi bozuk...

Alıntı: Hidra/ Doğu Türkistan

Kürşat: Böyle yıllık izinin hepsini kullanıp Doğu Türkistan'a gitsem bulabilir miyim onları? Beni Çin'de yaşatırlar mı? Ailem, yaşıyorlar mıdır kim bilir...

"Yapma Kürşat, bu kadar merak etme. Artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın."

Kürşat: Anlamıyor musun 11 yıl önceye kadar bana her türlü ayrımcılığı, işkenceyi yaptılar! Orucumu bozmak için boynuma ölü köpek bile astılar ben oradan korkuyorum!

"Ne? Korku ne demek bilmiyorum ki ben."

Kürşat: Asıl bordo bereli sensin çünkü. Ben ölürüm, sen sonsuza kadar yaşarsın.

"Eski adını kullanacak mısın?"

Kürşat: ASLA! Hatırlamıyorum zaten, çin çan çonlar ne bok koyduysa artık. Ben ailemin koyduğunu kullanacağım.

"Uygur olduğunu anlarlar hojam o ne olacak?"

Kürşat: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.

"Irkım değişmedi hala Türküm, Müslümanım ve gözlerin çinliler gibi değil."

Kürşat: Gözlerim ne alaka?

"Çok tatlısın lan."

Kürşat: Hadi onu boşver. Dinim değişmemiş olabilir, Dungan çinlisiyim der kakalarım.

"Ciddiyim çok tatlısın."

Kürşat: Narsist orospu çocuğu.

"Boş hayaller kurmayalım, gidemezsin Çin'e."

Kürşat: Neden?

"Gidemezsin."

Kürşat: Niye lan niyee?

"Tüm çocukluğun orada geçti, Sincan Uygur Ö-"

Kürşat: DEĞİL DOĞU TÜRKİSTAN CUMHURİYETİ.

"Kürşat kabul et yıkıldı o devlet..."

Kürşat: Osmanlı Ruslar ile savaşmasaydı yıkılmazdı, ya da başka müttefikimiz olsaydı...

"Bunun için ağlayacak mısın? Ezikleşme Kürşat."

Kürşat: Ağlamıyorum ki!

"İç sesinim ben senin! İçin ağlıyor görüyorum."

Kürşat: Ağlayamaz mı? Benim kandaşlarım orada zulüm görürken bi bok yapamıyorum, içim ağlayamaz mı?

"Neyse. Doğu Türkistan'da geçti tüm çocukluğun, herhangi bir okul bahçesi veya tarla gördüğünde ağlarsın birden. Ya ailen öldüyse? Kaldıramazsın Kürşat..."

Kürşat: Kaldırırım. Onlar olmadan yaşıyorum zaten... isimlerini bile unuttum...

Ağlıyordu bildiğin. Büyüdüğünü kabullenemiyordu, çocukluğunu yaşamamıştı ki... Öğretmen Uygur çocuklar dövülerek bayıltılsa bile Çinli çocukları haklı buluyordu. Kürşat sadece dayak yediğini, ama eve kadar kanlar içinde de olsa geldiğini hatırlıyordu. Sinirle

Kürşat: Görmüyorsun bilmiyorsun bu çığlıklar dinmiyor sus!
Dinle çünkü orada ucuz insan etinin 1 kilosu.
Ambargonun dahilinde yüksek vergi dozu,
KAN KIRMIZI ORADA FAKAT GÖKYÜZÜNÜN RENGİ BOZUK!

Zulüm gözünü bağlıyor ve ölmenin zamanı yok
Ve emin ol ki onların hiç kimseye zararı yok!
Dört yanında petrol olan Arap devletlerini es geçip de
Nasıl diyorsun ulan Araplar kan ağlıyor?!

Çin hükümeti orada bebek katillerine göz yumar!
Sen uyan çocuk, uyan çünkü orası senin öz yuvan!
Göz yuvarlarında yaş ve olan yok hiç göz kulak
Ve zulüm büyüyo' Türkistan'ın seması hep köz duman...

Filistin'den fazla şiddet var ve üstü çizildi!
Tam bi' günde 250 Türk kurşuna dizildi!
Sen anlamadın, aynı yerde defalarca ezildin!
Neden perde çektin araya o memleket bizimdi!

Asimileyle ırkçılık ve yok etmenin çabası var!
Bi' kızın bacaklarını kesip gösterdiler babasına...
Bakmaz gözün karasına, bak hepsinin bir yarası var!
Kan ve korku girdi bugün mesafelerin arasına.

Ne olduğunu fark et hiç köreltme hiç bi' duygunu!
Türkistan'da ölüm var bu Türk halkına duyurulur!
Çin'le ilişkileri geliştirme çelişkisine düşme
Çünkü hepsi canını alma peşinde her Uygur'un...

Alıntı: Hidra/ Doğu Türkistan

Mustafa eve gelmiş, dışarıdan söylediği döneri de yemiş oturuyordur. Tv veya telefonla uğraşmıyordur. Silah tutan el gitar tutamaz mı? 😁 Çok sakin şeyler çalıyordur, zaten yorgundur, akor basıp tüm komşuları toplamak istemiyordur. Bırakır, canı sıkıldığında çalıyordur sadece, bir bilgisi yoktur.

O kadar cesur bir asker düşünün, deli manyak ve teröristlere kan kusturan bir tip geldi aklınıza değil mi? Şimdi de o cesur askerin evde gitar çaldığını, kitap okuduğunu ve utangaç olduğunu hayal edin. O Asker=Mustafa

Ne düşündüğünü bilemezsin... O tahtaya çıkıp soruyu doğru yapsa bile utanarak sırasına koşan zeki bir çocuktu...

Mustafa: Tek bir an var atamın diz çöktüğü, çalar Harmandalı, zeybek oynar.

Anıl Piyancı/ Fight Kulüp

Bu söze bayılıyordur. Aklına geliyor çünkü, dansı biliyor, yerinde Atatürk'ü düşünüp ne kadar iyi olduğunu görüyor. Sonra gözünü tekrar kapatıp açıyor.
Alevler üzerine geliyor, çok kötü bir koku var, eli yanıyor, sonra ateş etrafını sarıyor, yüzü yanmaya başlıyor, ağlıyor, gözyaşı yanan yüzünü acıtıyor...

Mustafa gözünü açıp nefes aldı. Çok uzun zaman geçmişti, oksijensizlikten komaya bile girmiş bir çocuktu, o yangından çıkan tek candı. Yanan şeylerden korkmuyordu, yanmaktan da korkmuyordu, ateş kokusundan da korkmuyordu. Korkusu yoktu onun, tek sorunu habire aklına gelmesiydi.

658 kelime idare edin.

Ben bu astsubayları çok abartmadım değil mi?

Abarttıysam söyleyin.

Musti çok tatlı yaaa (Eyy sevdiğim çocuk, bu sana gelsin.)

4 KAHRAMAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin