Kiraz elindeki çakıyla oynuyordu. Çakı oldukça göz kamaştırıcıydı. Ve Kiraz'ın eline yakışmıyordu.
Yaslandığımız duvardan doğruldum. Sabahtan beri etrafı izliyordum ve yeni bir kız fark etmiştim. Saçları dalgalı kahverengiydi. Gözleri parlak maviydi. hemen dikkat çekiyordu. Belki de yeni değildi. Sadece ben tanımıyordum. Kiraz'a sormaya karar verdim.
"Kiraz ,şu kim?" Kiraz etrafa bakındı ama kimi kast ettiğimi anlayamadı. Anlaması için mimiklerim yerine sözcükleri kullandım. "Şurada banklarda oturan kız. Siması tanıdık değil.",dedim. Kiraz doğru banka baktı. Orada oturanlar oldukça sesli bir şekilde gülüyordu .
"Gamze namı diğer Terzi. Hele şükür okulun yolunu bulmuş.",dediğinde onu garipsedim. Bu okulda oldukça garip lakaplar vardı. Örneğin ; Göksu'ya Anne denilmesi gibi. Bu işin mantığını çözememiştim.
"Terzi kim?",dedim. Benim sorularım karşısında Kiraz omuz silkti. Canının bir şey sıkkın olduğunu biliyordum. Asla da ne olduğunu sormayacaktım. Kendisi isterse anlatabilirdi.
"Okuldaki çoğu erkeğin ölçüsünü bildiği için koyuldu bu lakap ona." Biraz düşündüm. Ölçü?
Kiraz alaycı bir gülümseme ile bana döndü."Boy ölçüsü olmadığı anlayabilmişsindir.",dedi. Jeton biraz geç düşmüştü. Belden aşağı olan bu konuşma yüzümü ekşitmeme sebep oluyordu. Aynı zamanda kaşlarımı da çatıyordum. Terzi lakaplı bu kız okulun yarısından çoğuyla yatmış. Kiraz haklıydı. Okulun yolunu nasıl bulmuş olabilirdi ki! Tabii birisi onu yatağından kovmadıysa...
Acaba Ateş ile birlikte olmuş muydu? Çatık kaşlarım ifadesiz bir hal alırken bunun çokta önemli olmadığının farkına vardım. Tahminimce Melis buna asla izin vermezdi. Verse bile ne değişirdi ki?
Zilin tanıdık melodisini duyan öğrenciler okul binasına doğru hareket ettiler. Bizde kaplumbağa hızında hareketlendik. "Altı dersten kalıyorum.",dedi Kiraz.
Ona baktım. Küçük ,kara gözleri buğuluydu. Onu teselli etmek gibi bir işe kalkışmadım. Sadece yürümeye devam ettim. Dersin boş olduğunu anımsayınca durdum."Ne diye durdun? "
Çıkış kapısına doğru yönümü değiştirdim. "Nöbetçi öğretmen sorarsa ne diyeceğim?"
Bu kız gerçekten ama gerçekten beni umursamayı bırakmalıydı. Arkama dönmeden duyacağı bir tonda konuştum."Çağrı'nın selamı var dersin." Arkamdan küfrettiğini duymuştum ama önemsemedim. Adımları yavaşlatıp çıkış kapısında durdum. Bekçi kulübesinde ki adam bana bakıyordu. Üzerinde üniforma yoktu. Ama görevli olduğunu belirten bir kartı vardı. Görevi öğrencileri içeride tutmak olan görevli çıkıp gitmeme laf etmemişti. Bu da benim yararıma olmuştu.
Kafamı kaldırıp karşıdaki dağa baktım. Orada Yıldız Tepesi adını verdikleri ve gençlerin takıldığı bir yer olduğu Eda'dan öğrenmiştim. Göksu genellikle orada oluyormuş. Bu gün okulda olmadığını fark ettiğimden beri Yıldız Tepesi'ne gitmeye karar vermiştim.
Giydiğim siyah renkli botlar bana Açelya'nın tavsiyesiydi. Botların üzerine bir etek ve deri ceket önermişti. Ama etek giymek bana göre bir şey değildi. Elbise belki ama eteklerden hoşlanmıyordum. İsterse siyah renkli olsun bana sevimli çocukları hatırlatıyordu. Ve ben çocuklardan hoşlanmazdım.
Yıldız Tepesine varmam uzun zamanımı almıştı. Düz tepecikte kimseler yok gibi görünüyordu. Boş yere buraya gelmiş istemiyordum ki konuşma sesler duydum. Ses uzaktan geliyordu. Bu yüzden net değildi. Kimin olduğunu anlamak için biraz daha ilerledim yeşil çimenlerde.
Göksu ve yanında biri vardı. Boş yere gelmediğim ortaya çıktığı için büyük bir rahatlama hissetmiştim. Göksu'nun yanındaki kişiyi incelemeye başladım. Yaşı bize oranla oldukça fazlaydı. Göksu on yedi yaşında şu anda öpüştüğü çocuk ise yirmi beş vardı. Demek Göksu'da olgun erkek seven kızlardandı. Onları gizli gizli izleyerek kendimi kötü hissediyordum. Bunun yanlış olmasından filan değil sadece kendimi kitaplardaki sarhoş çiftleri izleyen yaşlı abazalar gibi hissetmiştim. Kitap okumaya bir son vermeliydim. Bunu nasıl başaracağımı bilmesem de yapmalıydım. Kötü kızlar kitap okur muydu ki?
Birbirini örten dudaklar ayrıldığında çocuğun yüzünü ilk defa net olarak gördüm. Kirli sakalları vardı. Giyinişi ve saç şekilleri onu olduğundan daha fazla karizmatik bir hale getiriyordu. Göksu çocuğa veda busesi verip uğurladı. Bu duruma gözlerimi devirdim. Saklandığım yerden çıkma fırsatımı kullanarak Göksu'nun yanına gittim. Tepeden şehre bakıyordu. Manzara kusursuzdu. Her yer oldukça net görünüyordu. Sahilin karşısındaki sıralı beyaz evler, merkez cami,okul ve şehrin tam merkezinde daire şeklindi oluşturan bar topluluğu; Kara Cennet.
"Bu pek hoş görünmüyor",dedim. Boynundaki aşk ısırığından bahsediyordum. Göksu eliyle aşk ısırığını yokladı. Bileğimde ki kırmızı bandajı çözüp ona uzattım."Al şunu" Göksu minnettar bakışlarıyla bandajı aldı. Boynumda böyle bir şey oluşsaydı bende bunu kimsenin görmesini istemezdim.
Birlikte yukarıdan şehre bakıyorduk "Seni buraya hangi rüzgar attı?"
"Sude'yi arıyordum.",diye yalan söyledim. Göksu bana imalı bir şekilde baktı."Hakkında bir şey öğrenmek için mi? Önce Farah sonra Açelya,daha sonra Eda'yı öğrendin. Şimdi ise beni burada yakaladın. Sandığımdan daha zekisin."
Duyduklarım karşısında şaşırmamıştım. "Özellikle yapsaydım bu kadar denk gelmeyeceğini biliyorsun"dedim bıkkın bir ses tonuyla. "Biliyorum. Sadece bizi popüler kızlarla karıştırma. Bizler kötü kızlarız."
Kötü kızlar zaten popüler kızlar olmuyorlar mıydı? Göksu kafasını enfes manzaradan ayırmadan konuşmasına devam etti. "İkisinin arasında ki fark cesurluk ve aptallık arasındaki fark gibidir."
Bana doğru yaptığı iğneleyici konuşması bir o kadar da taktik doluydu. Konun dağılması ve bir süredir merak ettiğim soruyu sordum. "Sana ihtiyacım var demiştin. Bu ne içindi?"
Belki de ne yerine hangi sorusunu sormalıydım. "Bu şehri kaymakam yada vali her ne halt ise o devlet adamları yönetmiyor Çağrı. Buraya polis yılda bir kez ayak basar onlar da da eli boş döner."
"Peki kim yönetiyor?"
"Biz Çağrı. Bizim gibiler. Neden bana Anne diyorlar sanıyorsun.",dediğinde gözlerimin için bakmıştı. Merakım artmıştı.
"Neden?"
"Çünkü bu şehir benim. Buranın ana kraliçesi benim."
Söylediği şey bana biraz mantıksız ve komik geliyordu. Ama futbolcularıyla ünlü olan Brezilya'nın bir kısmı da mafyalar tarafından yönetiliyordu. Böyle arka mahalleler de kalmış küçük şehirler de olması mantıklı gelmeye başlamıştı.
"Peki kral kim? Bir kral varsa kraliçe olamalı."
"Ateş. Ve ben Melis'i, bırak onun sevgilisi olarak görmeyi bu şehir de bulunması dahi istemiyorum. İşte bu yüzden sana ihtiyacım var. Ateş'i Melis'ten ayır bende sana istediklerini vereyim."
Bunu söyleyince gülümsemeden edemedim. Demek ki Melis'e karşı oynayacaktım. Melis Atlantis'e karşı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...