Yalnız kendini düşünen bencil. İnsan zeki oldukça bencilleşirdi. Tıpkı ben gibi. Başkalarından daha çok kendimi düşünürüm. Bu yüzden kavga eden kızlar gibi olmakta zorlanacağımı sanmıyorum.
Şans bu ki Anne denilen kız ile aynı sınıfta çıkıyoruz. Kolumu çekiştiren kızdan Annenin gerçek isminin Göksu olduğunu öğreniyorum. Kendini tutamayıp diğerlerinkini de söylüyor.
''Kızıl olan Açelya. Kahve saçlı olan Eda. Uzun boylu olan Sude.''
Kahverengiye kahve demesi sinirimi bozuyor. Sınıfa çıkıyoruz. Lavabonun yerini öğrenip yanından ayrılıyorum. Saçlarımı kaldırıp ensemi ıslatıyorum. Aynada kendime bakarken başka bir kızın bana baktığını görüyorum. Ona doğru dönüyorum.
''Saçların. Rengini değiştir.''
''Neden?''
Diyorum kaşlarımı çatarak.
''Benimkilerde sarıydı. Rengini değiştirmeyi reddettiğimde sarışın kardeşler saçlarımı kestiler.''
Saçmalığa anlam veremezken kızın kısacık saçlarına baktım. Bu konuyu yanında oturduğum kız ile paylaşıyorum. Sarışın kardeşler adında iki kızın bu okulda kendilerinden başka sarışın istemediklerini öğreniyorum. Şu anda ise disiplin cezası ile okulda yoklar.
Gözlerim Göksu'yu arıyor. Öğle arasına kadar görmüyorum. Öğretmenlerin sınıfa dahi girdikleri yok. Bende sınıftan çıkıyorum. Koridorda yürürken tavana doğru küçük bir sis buluntu oluştuğunu görüyorum. Seslerin geldiği yere döndüğümde Göksu ve arkadaşlarının sigara içtiğini görüyorum. Onları dinlemeye başlıyorum saklanarak. Eda söze başlıyor;
''Yeni gelen hakkında ne düşünüyorsun?''
''Hangi mantıkla buraya geldiğini düşünüyorum.''
Haklı. Çünkü 5 yıl öncesine kadar bu okuldan böyle bahsedilmiyordu. Araştırma imkanın yoktu çünkü ailem televizyonun aptallaştırdığını bilgisayarın ise bağımlılık yaptığını söyleyip almayı reddetmişlerdi. Telefon sırf hızlı haberleşme için vardı.
''Melis ve Buse geldiğinde işler kızışacak ne dersin Anne?''
Göksu konuşmaya dahil olmuyor. Sude devam ediyor.
''Saçlarını boyatacak ne olacak?''
Asla öyle bir şey olmayacak. Saçlarım, kahküllerim benim bir tür sembolüm. Saklandığım yerden çıkmaya yelteniyorum ama koridorun sonundan gelen sesle ile kıpırdamıyorum.
''Anne fenalaşıyor. Hap var mı?''
''Yok.''
''Krize girecek.''
''Bizi ilgilendirmez.''
Küçük bağırışlar ve çığlıklar vardı. Tehditkar bir ifade ile bağırıyorlardı. Krize çoktan girmişti. Saldırganlaşmaya başlamıştı. Bu nasıl bir okuldu? Birisi krize giriyordu ve öğretmenlere haber verilmiyordu. Sesler artmaya başlamıştı. Kırılmaya benzer sesler geldi. Derin bir nefes aldım. Bunu yapmış olamazdı değil mi?
Saklandığım yerden çıktım. Koşarak bahçeye çıktım. Cam kırıkları içinde bir kız yerde yatıyordu. Kafamı yukarı çeviriyorum. Kimse aşağı dahi bakmıyordu. Telefonumdan acili arıyorum. Gelen sağlık ekipleri bana ters ters bakıyor. Sanki onu camdan aşağı ben atmışım gibi.
Okulun bitmesini beklemiyorum ve bir taksiye atlayıp en yakın hastaneye gidiyorum. Resepsiyondan oda numarasını öğreniyorum. Kızın ne ailesi yanında nede arkadaşları. Odaya giriyorum. Şaşkınca bana bakıyor.
''Salaksın!''
Diye bana bağırıyor. Zekiyim diyorum içimden. Hiç çalışmadan takdir alabilecek kadar zeki. Sözlerine devam ediyor.
''Polisler seni sorguya alacak neden geldin ki?''
''Polisler önemli değil ben bir şey yapmadım. Sadece seni merak ettiğim için geldim.''
''Buraya ait olmadığın ne kadar da belli. Umursuyorsun. Bizler yani Nazmi Çelik Lisesi öğrencileri umursamayız. Kaydını aldır ve git cici kız!''
Nazmi Çelik Lisesi. Bir zamanların en önemli lisesi şimdi hayattan bezmiş madde bağımlıların okuduğu lise. Cici kız demişti bana. Kimse bana bu şekilde hitap etmemişti daha önce. Sessiz bir tip sayılırdım. Etrafını izleyip ders çıkaran sessiz bir kız. Okulun başladığı bir gün saçma bir oyun oynar ve kendimi ona adardım. Çünkü diğer şeyler basitti. Filmler, sonları daha ilk üç dakika çözüyordum. Kitaplar...
İçeri giren polis memuru ile düşüncelerim dağıldı. İfade vermek için polis karakoluna geçiyorum. Onu sadece bahçede bulduğumu söylüyorum. Biraz bekletip daha sonra salıyorlar. Eve geliyorum. Evdeki sessizlikten annem ve babamın yeni bir romana başladığını anlıyorum. Kitapları bitene kadar rahat olduğumu anlıyorum. Bittirdiklerinde ise ya restoran giderler ya da roman yazarlar. Aslında onlara engelim. Onlar gezi kitabı yayınlamak istiyorlar. Bunun içinde ülkemizin çeşitli yerlerini gezmeleri lazım. Ama benim yüzümden eve kapanıp başka aktivitelere yöneliyorlar. Onlara gereğinden fazla benziyorum. Hayal gücüm onlar kadar büyük. Ama ben onlara benzemek istemiyorum. Odama geçiyorum. Yatağıma uzanıyorum ve telefonumdan radyoyu açıyorum. Renksiz aile yaşantımı düşünmek yerine okulumuzun neden bir formaya sahip olmadığını düşünüyorum. Cevap basit ''umursamazlar'' Aslında ailemde umursamaz. Daha sahip olduğum hastalığın bile farkında değiller. Cipa Hastalığı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...