~46~

373 32 5
                                    

Kiraz'dan...

Çağrı o odadan kurtulmayı başardığında benim canımı okumak için geri gelecekti. Bu yüzden onu beklemeden uçağıma binip eve doğru yola çıktım. O fotoğrafı paylaştığım için biraz suçluluk duyuyor olabilirdim fakat bana bahsetmesi gerekirdi. Bu kız da amma kapalı kutuydu. Üstelik Ateş gibi bir sevgilisi vardı ve kıymetini bilmiyordu. Gerçi bende onun kadar güzel olsam kim bilir neler yapardım.

Cebimden telefonumu çıkarıp hikâye görüntülenme sayıma baktım. Çağrı ile olan fotoğrafımız kendi görüntülenme rekorumu kırıyordu. Telefonumdan birkaç fotoğraf düzenleyip depolarken sonunda havalimanına gelebilmiştim. Eve gider gitmez yorgunluğumu attım. Sabaha kadar deliksiz uyumak istiyordum ama telefonumun alarmı beni uyandırdı.

Hadi ama yaz tatilindeyiz! Kafamı zorla kaldırıp telefonumu bulduğumda bunun ertelenmiş bir alarm olduğunu ve dersime geç kaldığımı fark ettim. Yataktan hızla çıkayım derken çarşaflara dolandım ve kendimi yerde buldum. Popomum acısına mı üzüleyim kafamı çarptığıma mı üzüleyim bilemedim.

Çarşaftan kurtulmayı başardığımda banyoya gidip kendime çeki düzen vermeye başladım. Bronzlaşmanın etkisiyle artık koyu fondötenlerimi kullanabilirdim. Lakin bu sıcakta makyaj yapmak hiç çekici gelmiyordu. Yapmasan ölüye benziyordum. Her zaman yapan birisi değilim ama tenimdeki renk eşitsizliklerini kapatmak hoşuma gidiyordu. Makyajımı yaptıktan sonra hemen minik çiçekli, turuncu bir elbise giydim. Saçlarımı aşırı terlememek için topladım.

Koşarak kahvaltıya yetişmeye çabalıyordum ve anneme yakalanmıştım. Harika.

"Kiraz?"

"Efendim anneciğim," dedim masaya oturarak bir iki lokma bir şey yedim. O da hemen kilo olarak bana geri dönerdi zaten.

"Seni derste sanıyordum," dediğinde lokmalar boğazıma dizildi.

"Geç kaldım," dedim. Ponçik bir suratım olduğu için kimse beni kolay kolay azarlayamazdı ama annem dışında.

"Hep bunlar telefonunla oynamaktan oluyor," dedi. El çantasını koltuğunun altına sıkıştırdı ve dalgalı saçlarını geriye attı.

"Telefonum olmazsa uyanamam bile anneciğim," dedim ama telefonum çoktan gitmişti. Arkada çalması gereken veda müzikleri eksikti.

Annem elini bana uzatarak telefonumu istedi. En azından yerine 3310 vermiyordu. Hemen itiraz kotamı doldurmaya başladım. Babamsız halledemeyeceğimi biliyordum ama denemek zorundaydım.

"Telefonsuz gezemem ya! Beynim olmadan dışarıya çıkmaya benziyor. Hem başıma bir şey gelirse?" Son kozumu oldukça iyi oynamıştım fakat anneme her zaman ki gibi sökmüyordu. Bu üniversite işine benden daha fazla takmış gibiydi.

"Babanın şoförüne haber ederim seni alır ve götürür," dediğinde dudak büküp ayağımı yere sertçe vurdum. Sinirlendiğim zaman kendimi yemeğe veriyordum ve masa tam önümde kuruluyken kendimi tutamayacaktım.

Annem saçlarımdan öptü ve kızgınlığımı bir nebze olsa da geçirmeyi başardı. "Her şey senin iyiliğin için," dedi ve işe gitti.

Sınava kadar stresten ölmesem iyiydi. Umarım bu maraton bana kilo kaybı olarak geri dönerdi yoksa fazladan bir iki kiloya daha vücudumda yer yoktu. Şoförün gelmesi zaman alacağından odama geri döndüm. Tabletim ve bilgisayarım bana göz kırpsa da masama oturup bir savaşçı gibi kalemi elime aldım ve ilk soruya baktım.

Tamam, ilk soruyu çözemiyor olmak normaldi. Her teste elbette zor sorular olurdu. İkinci soruda beni hayal kırıklığına uğrattığına göre başka bir derse çalışmam gerektiğine karar verdim. Sözel derslerde daha başarılı olacağıma inanıyordum. Tarih çalışmaya başladım ama o kadar sıkıcıydı ki kafamı koyup uyuyasım geldi.

Kara CennetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin