Feryat'tan...
Kapının altından beyaz dumanlar filan. Ne biçim rüyalar görüyordum öyle.
Yorganı üzerimden tekmeleyerek attım. Çağrı çoktan uyanmış, duşa girmişti. Bu gün büyük gündü. Başkasının olup olmadığını öğreneceğim gündü. Bu da beni geriyordu. Annem ve babam şu anlık evde yoktu. Buda onların banyosunu kullanabileceğim anlamına geliyordu.
Uykulu gözlerle kapı kolunu çektim. Ama açılmamakta ısrarlıydı. Ben inat ettikçe o da açılmıyordu.
"Bana bırak," dedi Çağrı. Beyaz bir bornoz bulmuştu kendine. Saçlarına pembe bir havlu sarmıştı. Onun saçlarını seviyorum. Her zaman bakımlıydı. Renkleri bir harikaydı. Kıskanmıyor değilim. Daha yeni kızıllarımdan kurtulmuştum ama onları özlüyorum. Muhtemelen saçlarım uzamaya başlar başlamaz yeniden kızıl olacağım.
"Gerek yok. Duşa girecektim," dedim. Ben de bir bornoz almak için dolabıma yöneldim. Çağrı bu sırada saçlarını kurulamaya başlamıştı. Pembe renginden hoşlanmazdı. Kim bilir havluyu gördüğünde nasıl bozulmuştu.
Bornozumu alıp duşa girdim. Gerginliğim artarken sinirlerim yıpranmıştı. Çağrı'yı okula bırakmam gerektiği aklıma gelince suyun altından çıktım. Hızlıca bornozu giyip odama geçtim. Saçlarımı kurulamaya başladığımda aynaya yansıması düşen Çağrı'ya baka kaldım. Deri bir tayt. Üzerine siyah kolsuz bir tişört giymişti. Bu haliyle fazla iddialıydı. Bu tarz değişikliği hoşuma gitmiyordu. Çağrı her zaman iyi bir insan olmuştu. Ama siyahlara bürünmek, bilemiyorum. Kötü şeyler olacak gibiydi.
Bu sessizlik beni öldürecekti. Heyecanlı bir şekilde sordum. "Dışarıda kahvaltı edelim mi?"
Benimle ilgilenmeyerek çantasını omzuna aldı. "Zamanım yok."
Hevesim kursağımda kalmıştı. Çağrı ile bir şeyler yapmak zordu. Üç ay tatil boyunca odasında çıkmayan birinden bahsediyorum. Bu kadar beyaz tenli olması bu yüzdendi. Vampir gibiydi. İletişim kurmayı reddediyordu. Bir defasında insanları çok aptal bulduğunu söylemişti. O zekiydi. Zeki insanlar böyle düşünebilirdi. Ama Çağrı'ya kötü bir şey olmasını asla istemem.
Kahvaltı edemeden evden çıktık. Daha doğrusu Çağrı beni sürükledi. Ayakkabılarımı resmen arabanın içinde bağlamıştım. Bana hediye olan kahverengi kolsuz tulumu çekiştirdim. Severek giydiğim bir hediyeydi.
Bana ters ters bakan Çağrı'yı kızdırmadan anahtarı kontağa sokup arabayı çalıştırdım. Araba kullanmayı yeni öğreniyordum. Her gün yeni şeyler keşfediyorum. Daha önce başlamadığım için kendime lanet ettim. Dünkü rezilliği saymıyorum zaten. Bunu düşünmek bile beni deli ediyordu. Bu yüzden unutmaya, umursamamaya çalıştım.
Çağrı'yı okulun önünde bıraktım. Diğer liselileri görünce ürktüm. Bunlar nasıl lise ya? Liseden mezun olalı sadece bir yıl oldu ama biz böyle değildik. Bunlar acayip derece ürkütücüydüler. Üstelik okul formaları da yoktu. Bizim zamanımızda böyle bir şey yoktu vallahi.
Gaza basarak biraz hızlandım. Cennet Şelaleri'ne gideceğim. Orada olacak ama benimde orada olacağımdan haberi yok. Bunu arkadaşlarından öğrenmiştim. Onlara ayıracak vakti varsa, bana da ayıracak vakti olmalıydı.
Arabayı park ettikten sonra indim. Terleyen ellerimi kısa tulumuma sildim. Rahatla Feryat. Unutma Çağrı yanılmaz. Mekana, cam arkasından bir göz attım. Yemek yiyen insanlar, ne kadarda enterasan. Tamam fazla geriliyorum. Derin bir nefes aldım. Püsküllü büyük çantamı omzuma geçirip içeri girdim. Ayakkabılarım çıkardığı ses hiç hoşuma gitmemişti.
Kısa saçlarımı savurmaya çalıştım. Tabii ki de beceremedim. Kestireli fazla olmadığı için hep kısa olduklarını unutuyorum. Başımı yemek yiyen insanlara çevirdim. O yoktu. Saate baktım. Gelmiş olmalıydı. Bir sorun mu vardı? Telefonumu çıkartıp aradım. Mekandan tanıdık melodi gelince bakışlarım sesin geldiği yöne döndü. Mavi saçlı bir kız ile öpüşüyordu. Beynimden vurulmuşa döndüm. Ayaklarım, ellerim titremeye başlamıştı. Ben ona bir şey oldu diye panik yaparken o, dilini şu mavi saçlı kızın boğazına sokmakla meşguldü. Sinir, ihanet, öfke, umutsuzluk... Bir sürü duyguyu bir anda yaşıyorum. Ve en kötüsü de telefonda adımı görüp meşgule atmasıydı. En küçük bir pişmanlık duymadan kaldıkları yerden devam ettiler. Bu manzaraya daha fazla bakamayacağım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...