Yaklaşık on dakika vitrinde duran gümüş kolyeyi izliyordum. Birkaç gün önce yeterince param olduğunu savunan ben şimdi meteliğe kurşun atıyordum. Bu aralarda olan partiler yüzünden yoksulluk çekiyordum. Aslında bir miktar param vardı fakat ailemin para yatıracağı tarihe kadar idare etmem için elimdekini saklamam gerekiyordu. Hayatımda ilk defa bir şeyi beğenip satın almak istediğimde neden bu başıma geldi ki! Oysa her zaman fazlasıyla param olurdu.
Dudaklarımı bükmekten vazgeçip Ateş'in gelmesini bekledim. Bu civarda işim var beni beş dakika bekle demişti ama hala ortalıkta yoktu. Kaldırımda volta atmaya başlayacaktım ki mesaj geldi. Bu çocuğu öldüreceğim.
Arabaya gel, bende şimdi geleceğim.
Gözlerimi devirerek arabayı park ettiği yere gittim ve arabaya bindim. Binerken kapıyı sertçe vurdum ama Ateş burada olmadığı için pek işe yaramamıştı. Gerçi burada olsa kızım diye arabaya sarılır ağlardı. Oflaya puflaya beklemeye devam ederken Ateş geldi ve arabayı çalıştırdı.
Nereye dahi gideceğimizi bilmezken Ateş bana oldukça zarif bir kutu uzattı. Gözleri yola odaklı olduğu için ona bakmaktan vazgeçip kutuyu aldım. Açtığımda içindeki kolyenin vitrinde kestiğim kolye olduğunu fark ettim. Ateş'e yakalanmıştım. Alt dudağımı sinirle dişledim.
"Bana hediye verip durma. Hediyelerden nefret ederim. Hem bunu bana niye aldın? Her beğendiğim şeyi bana alamazsın. Bana babanın gözündeki kız gibi hissettirmeye ne hakkın var? Üstelik bir şeyi beğenirsem kendim almayı tercih ederim," dedim bir solukta. İyice Kiraz'a benziyordum.
Ateş direksiyonu tutan işaret parmağını ve tek kaşını kaldırdı. "Soru neydi?"
Kafamı torpidoya vurasım geldi. Elimdeki kolyeyi onun gözüne sokmaktan son anda vazgeçip konuştum. "Neden aldın?"
"Çünkü neden almayayım?"
"Ateş!" Kolyeyi kutusuna koyup Ateş'e uzattım. "İstemiyorum."
Ateş'in birden frene basmasıyla etrafa baktım. Arkadaki araçlar çoktan kornaya basmışlardı. Korna sesinden nefret eden birisi olarak kaşlarımı çattım.
"Neden illa da zorluk çıkarmak zorundasın?"
"Ateş sür şu arabayı," dedim. Korna seslerine daha fazla dayanamayacaktım.
"İstemiyorum," dediğinde yüz felci geçirdiğimi sandım. Elimdeki kutuyu kaptı. "Bu bir hediye ve hediyeyi geri çeviremezsin. Ayıp ya," dedi hayret ederek. Korna sesinden sinir krizi geçirebilirdim. Birinin de levye ile gelmesi de büyük bir ihtimaldi.
"Tamam," dedim elinden kutuyu kaparak. "Sür artık." Ateş isteksizce arabayı sürerken bende yenilgiyi kabul ettiğim için kendimi yiyip bitiriyordum. Asla pes etmezdim ama onun canına değer veriyordum. Birinin gelip kavga çıkardığını düşünmek bile istemiyordum.
"Neden hediyelerden nefret ediyorsun?"
"Çünkü neden olmasın," dedim. IQ seviyemiz hızla düşerken eve geldik. Hala Ateş, Ateş'in köpeği ve ben aynı evde kalıyorduk. Araba durduğunda arkama bakmadan hızla eve girdim. Bugün yardımcıların izin günüydü. Bu yüzden rahatça mutfağa girdim ve Kiraz'ın lanet huyu olan dondurmaya gömüldüm.
Ateş hemen arkamdan gelmiş ve mutfağa girmişti. Etrafa bakınmasından acıktığı anlaşılıyordu. "Yiyecek bir şey var mı?"
"Mutfak tezgâhının üzerinde deterjan var," dedim.
"En sevdiğim," dedi Ateş karşıma otururken. Dondurmamı kendi önüne çekti ve kaşığımı izinsiz alarak yemeye başladı. Sinirle kalkıp gidecekken kolumdan tuttu ve bacağına oturmamı sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
Chick-LitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...