~51~

297 26 0
                                    

Sarıyı saçlarında gördüm, 

Maviye ilk kez gözlerinde şahit oldum. 

Ateş'in benim için yazdığı şiir defteri aklıma geldikçe çocuk gibi seviyordum. Dün gece geç saatlere kadar konuşarak beni uyutmadığı için öğle vaktinde kalkmıştım. O ise hala uyuyordu. Kendime yatak bulmak için ayrılmak istediğimde Ateş yalnızca benimle kal deyip aklımı çeldi. Neyse ki gece boyunca uslu bir çocuk olup uyudu.

Uyurken onu izlemeyi kesip ilk kez kahvaltı hazırlayan taraf olmak için alt kata indim. Yardımcı sayısı dünküne oranla daha azdı. Buna memnun kalsam da hiç olmaması daha güzel geliyordu bana. Küt saçlı, orta yaşlı kadın bana döndü.

"Kahvaltıyı hazırlama mı ister misiniz?"

"Gerek yok, kendim hazırlayacağım," dedim ve mutfağa girdim. Diğer zengin çocuklarındaki bu havayı anlayabiliyordum. Sürekli onların işlerini halleden birileri vardı. Tabiî ki ego sahibi olacaklardı. Umarım hepsi birer birer iflas ederdi. Kendime bu kadar kötü niyetli olmamam gerektiğini hatırlattım ve mutfakta bir şeylerin yerini keşfetmeye başladım.

O sıra Ateş'in köpeği mama kabını tam ayağımın dibine bıraktı. Şüpheli gözlerle köpeğe bakarken bana oldukça masum bakıyordu.

"Aslında sana yemek vermemem gerekiyor biliyorsun değil mi? Beni ne kadar koşturduğunun farkında mısın?"

Köpek acıklı sesler çıkarmaya başlayınca mamasını aldım ve biraz kabına döktüm. İştahla yemeye başladı. Onunla bitmemiş bir hesabım vardı ama daha çok sahibinin suçuydu. Köpek ile ilgilenmeyi kestim ve ne yapsam diye düşünmeye başladım. Eskisine oranla yemek yapmada geliştiğim için menemen yaptım.

Kendimle gurur duyarken kahvaltı sofrasını kurmaya devam ettim. Peynir çeşitlerinin olduğu tabağı koyacakken Ateş'in uyandığını fark ettim. Benden önce köpeği koşarak gitti ve karşımdaki sevgi gösterisini izlemek zorunda kaldım. Ateş sonunda köpeğini dışarı yolladı. Hala elimde peynir tabağı vardı ve dona kalmıştım.

"Elindekini bırak."

"Ne oldu?" Yine benimle dalga geçiyor olmalıydı. Gerçekten onu pataklamam gerekiyordu.

"Sarılacağım yahu," dediğinde yüzümdeki her mimiğin gevşediğini hissettim. Tabağı bırakır bırakmaz bana sımsıkı sarıldı. Hayatımın en güzel saniyeleriydi. Aşk insanı bu derece sakatlayabilir miydi ki?

Kolları hafif gevşerken alnıma uzun bir öpücük kondurdu. Hızla onu ittim. "Aldığın nefes fazla geliyor galiba!"

"Ne oldu?" Bunu mızmız bir çocuk gibi söylemesi onu gözümde daha da değerlendirse de konumuz bu değildi.

"Bizi görecekler."

"Ne olmuş!" Bu çocuğun hiç utanması yoktu.

"Beni hiç düşünmüyorsun diyene bak, sen beni düşünüyor musun?"

"Bu kadar inatçı olmak zorunda mısın?" Masaya oturdu ve yüzünde memnun bir ifade vardı.

"Neden evde bu kadar çok yardımcı var?"

"Çok mu?" Menemenimi tadarken beni sorguluyordu. Kendi kendine cevap aramayı kesti. "İstersen onları gönderirim."

Bir an evet diyecektim fakat Ateş'in evdeki tüm işleri bana yaptırabileceği aklıma geldi ve caydım. "Hayır, kalsınlar."

Ateş ile kahvaltı etmek oldukça güzeldi. Hem karnımı hem de özlemimi doyuruyordum. Ateş ise ful konsantre yiyordu. Bazen aşırı öküzleştiği doğruydu. O da bu anlardan biriydi. Ne demişler güllerin peşinden koşarken kimse ezilen kır çiçeklerini önemsemez.

Kara CennetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin