~37~

924 68 6
                                    

Feryat'tan... 

Sabahları erkenden parkta uzun yürüyüşlere çıkıyor, yaprakların hışırtısını dinliyor ve gökyüzündeki değişimleri gözlemliyordum. Kan dolaşımım uzun bir uykudan uyanmış, yeniden canlanmıştı. Hissettiğim acılar yavaş yavaş azalıyordu.

Bugünde hava çok güzeldi. Gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu ve güneş tüm parlaklığıyla tepemdeydi. Sabahtan beri sahilde yürüyüş yapıyordum ve epeyce yoruldum. Yanıma su almayı unutmuştum. Sokak satıcılarının arkasında su satın alabileceğim bir market vardı.

Yürüyüşe filan çıkmak aslında hiç benlik değildi ama kafamı dağıtmama iyi geliyordu. Normalde ben sporumu topuklu ayakkabılarla yürüyerek yapardım ama son zamanlarda topuklu ayakkabı giymeyi bıraktım. Boyumun bir anda on beş santim kısalmasına hala şaşkınım ve başta düz taban ayakkabılarla yürümekte zorlanmıştım ama bu tür ayakkabılarla daha rahat hareket ettiğimi fark etiğimden beri spor ayakkabı giyiyorum. Dolabımdaki birçok elbiseyi giyemesem de artık pek umurumda değil.

Şu anki giysilerimle bozkırın tam bir çocuğu gibi görünüyor olmalıydım. Tenim esmerdi ama ben bu esmerlikten hiç rahatsız değilim. Sadece uçları kızıl olan saçlarımı özlüyorum. Hemen ensemde olan saçlar ancak iki yılda eski boyutuna ulaşacaktı. Bu epeyce canımı sıkıyordu zaten.

Etrafımda bana dikilmiş olan gözlerden rahatsız oldum. Ben bedenimle barışık bir insandım ama diğerleri sanki bunu yadırgıyor gibiydi. Üzerimde beyaz renkli bir tenis eteği vardı. Tenis filan oynadığım yoktu ama yürürken zorluk çıkarmıyordu. Ve üstüne de kahverengi, tenimle uyumlu büstiyere benzer ama oldukça rahat bir şey giymiştim. Ayağımda ise Adidas marka beyaz spor ayakkabılarım vardı. Ve insanların gözü üzerimdeydi.

Yıllardan beri onları görmezlikten gelmeyi öğrendiğim için şimdi benim için sorun yoktu. Küçük markete girdim. Dükkanın camlarına köy yumurtası, köy peyniri bulunur diye birçok şey yazılmıştı. Ev alışverişini hiç yaptığım yoktu ama bir kez yardımcımızla birlikte gitmiştim. Ve süpermarket bu dükkanın on katı büyüklüğündeydi.

Dosdoğru en arka tarafa doğru ilerledim. Dolaptan bir su şişesi alıp alnıma yasladım. Soğuk. Dışarısı yanıyordu. Suyu elimde tutup biraz vakit geçirmek için markette dolanmaya başladım. Dolapların yanında meyve ve sebzeler bulunuyordu. Meyvelerin yanına gittim ve bir eriği kaldırıp güneş ışığı altında incelemeye başladım.

"Dünyalıların erik olarak isimlendirdiği bu yeşil şey de ne?"

Duyduğum ses beni ürküttü ve yerimde titredim. Elimdeki eriği düşürmeden diğerlerinin yanına bıraktım. Hançer beni korkutmuştu. Hem burada ne işi vardı ki? Üstelik ağlamıyorum bile.

Ona açıklama yapmak, yalan söylemek için beynimden bin türlü fikir geçti ama sonra bundan vazgeçip kaşlarımı çatarak ona döndüm.

"Burada ne işin var?"

Etrafa bir göz attı. Sonra bana döndü. Korkuttuğu için özür bile dilemedi. "Burasının bir market olduğunun farkındasın değil mi?"

Kafamı eriklerin arasına gömmek istedim. Benimle dalga geçmek için peşime takılmış olmalıydı. Sonuçta neredeyse ona aşık olduğumu dair bir itirafname sunacaktım. Ve ona aşık bile değildim. Eğer beni sürekli ağlarken yakalayıp birde üstüne teselli etmeye kalkarsa kaçınılmaz bir sondu ama o benden bir yaş küçüktü tabii ki de böyle bir şey olmayacaktı.

"Geçen sefer için buradasın değil mi? Merak etme, sana aşık filan olmuyorum," dedim ve bir iki adım attım. Daha sonra kendimi tutamadım ve yine çenem düştü. "Biz kızlar sadece intikam almak istediğimizde dehşet bir zekaya sahip oluruz. Onun dışında safızdır ve bize biraz ilgi gösteren birinden hemen hoşlanabiliriz. Senden hoşlanıyorum filan demiyorum."

Kara CennetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin