Dünya üzerine yayılan milyarca beden.
Çoğu amaçsız,
Çoğu sapkın,
Çoğu takıntılı,
Çoğu umursamaz,
Çoğu kötü...
Bu milyarca insan içindeki ben. Fark edilmeyecek kadar değersiz hissediyorum. Sanki yaşamak için hayata bir sebep sunmam gerekiyordu. Geçerli ve mantıklı bir sebep olmalıydı ama benim geçerli bir sebebim yok. Bu yüzden yaşamaya layık değilmiş gibi hissediyorum.
Bu hissi o kadar uzun süredir yüreğimde taşıyorum ki artık bana kambur olmuş. Nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Ama Ateş ile birlikteyken o istek köreliyor. Varlığını hissedebiliyorum ama bana eskisi kadar hükmedemiyor. Sadece kafamda arka planda kalmış bir ses oluyor.
Bu sabah Ateş'in yemek teklifi olmasaydı yataktan çıkmayacaktım. Uykulu bir şekilde etrafa baktım. Kendi odamda olmama rağmen hiç de kendimi buraya ait hissetmedim. Ne zaman buraya ait hissettim ki?
Sorumluluklarımı bir yana bırakıp bütün gün müzik dinleyebilecek kadar sorumsuz olmak istiyorum.
Ama Ateş beni kapının önünden alacaktı. Yani üzerimdeki pijamalardan kurtulup geceye uygun bir elbise giymem gerekiyordu. Kendimi yataktan dışarı atabildiğimde hızlıca yüzümü yıkamaya gittim. Suyu defalarca kez yüzüme vursam da hala uykum vardı. Bir yemeğin beni bu kadar germesi normal miydi? Ateş'le tanışalı daha kaç ay olmuştu ki? Fazla hızlı gibiydik. Birden yere çakılmak istemiyorum.
Kahvaltı etmek istemesem de kendimi mutfağa attım. Son zamanlardaki bu iştahsızlık başıma iş açacaktı. Bu yüzden zorla da olsa birkaç lokma atıştırdım. Yemek hangi ara bu kadar zorlu olmuştu benim için? Midem kaldırmıyor gibiydi.
Hala üzerime uygun bir kıyafet seçemediğimden odama hızlıca gittim. Aynanın karşısında dikildim. Kendime giyecek bir şey çıkarmadım. İçimde öyle büyük bir isteksizlik var ki, nefes aldırmıyor. Yemekte kötü şeylerin olacağını hissedebiliyorum. Yine de gideceğim.
İnsanlar nasıl göründüğümü biliyordu. Ama hiç kimse nasıl hissettiğimi bilmiyordu. Bilmek istemiyordu. Onların gözünde sadece görsel olarak varım. Duygularımı bilen bir tane bile tanıdık yok. Harika biri olmayabilirim ama ben, her zaman benim. Beni seveceklerse böyle sevsinler, kendim olduğum için değer versinler. Olmadığım bir kişiliği seveceklerine benden nefret etmelerini tercih ederim.
Buradaki çoğu insanın sorunu buydu. Hiç kimse kendisi gibi davranmıyordu. Onları engelleyen Göksu olabilirdi. Onunda kendisi gibi davranmadığını çok iyi biliyorum. Ateş'in geldiğini duyunca değişen surat ifadesi hala gözümün önünde. Bu korkutucuydu. Ona, o şekilde davrandığım içinde benden hala intikam alma planları kurduğuna eminim. Göksu gösterişi seviyordu. Beni de affetmiş değildi. Kim bilir neler planlıyordu!
Daha fazla aynada kendimi inceleyemedim. Sırt üstü yatağa uzandım. Sonrasında ise cenin pozisyonunu aldım. Kitaplardaki gibi bir anne istiyorum. Yatağımın başında dikilip bana yardımcı olmak için hazırda bekleyen bir anne istiyorum.
Benim neyim eksikti diğer çocuklardan?
Hasta doğduğum için miydi?
Farklı olduğum için mi?
Hiç unutamadığım bir anı yeşerdi zihnimin kuru topraklarında. Bu öylesine bir anı değil. Annem ve babama olan bağımı kopartan bir bağ. Onlardan yeterince uzaklaşmıştım. Aramızda zaten buzdan duvarlar vardı ama bana o gece yaşattıkları ile bir daha asla onlardan yardım istememiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
Chick-LitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...