~15~

3K 170 35
                                    

Hemen baş ucumda duran alarmı yumruklayarak kapattım. Yataktan biraz doğruldum. Bu baş ağrısı da neyin nesiydi?

Gözlerimi kırpıştırmayı  bırakıp yorganı üzerimden attım. Dünkü kıyafetlerimleydim. Doğru ya dün ne olmuştu? Farah ile konuşmuştum. Daha sonra bir şeyler içmek için bir bara gitmiştim. Sonrası yoktu. Eve nasıl gelmiştim? Annem ve babam sarhoş olduğumu fark etmiş miydi? Kahretsin! Binlerce kez kahretsin!

Dengemi bir türlü sağlayamadan alt kata indim. Merdivenlerden yuvarlanmadığım için çok şanslı sayılırdım. Mutfağa geçip kendime kahve yaptım. Siyah kupamı iki elimin arasına alıp sessizlikte yudumladım. Bu huzur vericiydi. Hafızamda geçici süreliğine kaybolan anıları hatırlamaya başlamıştım. Ateş beni eve kadar getirmişti. Bende sessizce odama gidip kendimi yatağa atmıştım. Annem ve babam kalkmadan gitmem gerekiyordu. Beni dünden kalma kıyafetlerle görürlerse bir şeylerden şüphelenmeye başlayacaklardı. Kupamı yıkayıp odama çekildim. Kahve bana iyi gelmişti. Sarhoş olmak güzeldi ama sonrası pek hoş değildi. Utanç duyacağım şeyler yapmıştım. Ateş'e neler söylemiştim öyle! Onun yüzüne bakamayacağım kesindi. Hatta onu bir süre görmesem iyi olurdu. Evet en iyisi buydu.

Üzerimde ki kirli kıyafetlerden kurtuldum. Boy aynamda kendime bakmadan edemedim. Kendime bakıp saatlerce düşündüğüm saatlere acıyorum. Ama yine de aynı noktaya geri dönüyordum. Dolabımı açıp yeni kıyafetler aldım. Dizlerinin üzerinde yırtıkları bulunan siyah dar pantolonu bacaklarıma geçirdim. Üstüne de gri renkli tişörtümü giydim. Kabarmış saçlarımı zar zor taradım. Kahküllerimi elimle düzelttim.

Son zamanlarda hava çok garipti. Sabahları yağmur yağıyor öğleden sonra ise güneş açıyordu. Değişken havadan nefret ederim. Mümkünse hep yağmur yağsın. Ama kimse benim isteklerime uymayacağına göre okula gitmem gerekiyordu.

Merdivenleri ruhsuz bir şekilde indim. Kapının hemen yanında ki oval, altın işlemeli aynaya çirkin bir bakış attım. Aynada kendime saatlerce bakabilirdim ama bu kendimi sevdiğim anlamına gelmezdi.

Kapıyı açtım. Güzel bir koku vardı. Yağmur sonrası toprak kokusu vardı. İnsanoğlu topraktan geldiği için toprak kokusunu severdi. Saçlarımı arkaya doğru savurduğum da Ateş'i gördüm. Onu bir süre görmesem iyi derken şu anda karşımda duruyordu. Sokağın karşısındaki duvara yaslanmış sigara içiyordu. Deri ceketinin içinde ben kötü çocuğum diye bağırıyorum der gibiydi. Beni görünce doğruldu. Yan yana yürümeye başladık.

"Seni yürürken görmek garip."

Genişçe gülümsedi. Elektrik mavisine dönen gözleri bir iki saniye dudaklarımda gezindi.

Bunu görmezden geldim. Aklım daha farklı bir sorunda kalmıştı. Ben sırt çantama tutunarak yürürken o serbest bir halde yürüyordu. Kendimde bir öğrenci tipi olduğunu söyleyemezdim ama onda öğrenci görünümün kırıntısı bile yoktu. Bu sabah tıraş olmamışa benziyordu. Ayrıca onun yanında kendimi öğretmeniyle yasak bir ilişki yaşayan liseli öğrenciler gibi hissediyordum. Anlatmak istediğim aramızdaki yaş farkı bir olsa da daha fazla gibi görünüyordu. Ben olgun gösteriyor olabilirdim ama Ateş daha olgun gösteriyordu. Onun on sekiz yaşında olduğunda emindim ama üniversiteli gibi görünmesini es geçemeyecektim. Sigarasının izmaritini yere attı. Cebinden bir tane daha çıkartarak yaktı. Dün gece hakkında konuşmuyordu. Aslında hiç konuşmuyordu. Konuyu hep benim açmam hoşuma gitmiyordu.

"Neden bu kadar hızlı içiyorsun?"

"Ölmek için içiyorum."

"Daha hızlı yöntemler de var."

"Acı çekerek ölmek istiyorum. Yavaş yavaş ama acı çekerek..."

Gerildim. Böyle konuşması can sıkıcıydı. Üstelik ben fiziksel olarak acı bile çekemiyordum. Konuşmama kararı almıştım ama söyleyeceklerimi  içimde tutmak istemiyordum.

Kara CennetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin