Sanki gökyüzü asıl renklerini ortaya çıkarmak için geri yuvarlanan bir sarmalmış gibi turuncunun tonlarından bir ırmak yapmış, doğrudan başımın üzerinden sessizce akıyordu.
Gün doğumundan gün batımına kadar burada oturmuş ve bira destesinden eksiltmeler yapmıştım. Yeni evimizin bahçesinde ilk defa oturuyorum. Annem ve babamın burayı çoktan keşfettiğini varsayıyorum. Onlar nasıl eğleneceklerini bilirdi. Bir tek ben böyle mutsuz kalırım hep.
Koltuklar yay şeklinde konulmuş ve önümde cam bir masa vardı. Önce biraz çimen ve daha sonra sahil geliyordu ve sahilin uçsuz bucaksız görüntüsüne baktım. Bir sonu vardı elbet ama buradan bakınca oldukça mavi ve sonsuzdu.
Elimdekiyle oynamayı kestim. Daha fazla canım istemiyordu. Kendime sigara sardım ve içtim. İlk defa sigara sarıyorum ama fena değil. En azından daha kötü sigaralar da tatmıştım. Eh daha iyilerini de tatmıştım.
Fena değildi işte.
İçim yırtılıyor gibi, tıpkı güçlü bir mıknatısın çelik bir topu kuvvetle çekmesi gibi aklımı çeliyordu hüzün. Her yanımı kaplayan, bitmek bilmeyen bir hüzün yüreğime acı veriyordu.
Sustuğumda biraz daha artıyordu yalnızlığım. Her gün biraz daha tükeniyorum. Git gide azalıyorum. Kendim olmaktan çıkıp boş birine dönüşüyorum.
Onunda bana aşık olduğunu sanacak kadar geri zekalıydım. Gözlerimi bu kadar mı kör olmuştu? Olmasa böyle sonuçlanmazdı. Zihnime onun varlığını unutturmam gerekiyor.
Sonrasında tüm acı bitecek.
Kafatasımda öyle büyük bir baskı var ki sanki kırılıyor gibi. Bir insanın kafatasını kırmak için 230 kiloluk baskı gerektiğini biliyorum ama o baskıyı duygular yapıyordu. Bu kadar hassas olmama şaşırıyorum.
Bu kadar kırılgan mıydım? Kendimi tanıyamıyorum.
Bu kadar hassas mıydım hep?
Değildim, güçlüydüm. En azından güçlü olduğumu sanırdım. Annem ve babama alışkındım ama Ateş ile bu sefer farklı olur sanmıştım. Neden herkes güvenimi boşa çıkarıyordu?
Birini sevmeye başlamadan önce güvenmem gerekirdi. Oysa ben Ateş'i sadece sevdim. O kadar çok sevdim ki ondan başka düşünecek bir şeyim yoktu. Tek varlığımdı. Belki de onu sevgimle boğdum.
Olamaz mıydı?
Bu kadar acıtmamalıydı. Hayallerim bu kadar acıtmamalıydı. Biten sigaramı masaya bıraktım ve ellerimi saçlarıma geçirdim. Eskiden sadece şampuan kokan saçım şimdi, sigara ve alkol kokuyordu. Kendimi tanıyamıyorum işte.
Saçlarımı geriye doğru ittirdim ve ağlamamaya çabaladım. Evlerimiz arasında sadece birkaç ev daha vardı. Nasıl onu unutabilirim ki? Hemen yanı başımda oturuyordu. Buradaydı. Dışarı çıksam onunla göz göze gelecektim ve beni yine öldürecekti. Bana baksa da bakmada ölecektim zaten.
Sanki o mavi gözleri yine üzerimdeydi. Ama burada değildi ki. Gidip kendine yeni bir sarışın bulmuştur bile. Sonuçta Melis ile birlikteyken de benimle konuşuyordu. Benimleyken kim bilir kimler vardı!
Kıskançlıkla dolup taştım ama artık ona karışamayacağım. O da sana karışamayacak. İç sesim intikam peşindeydi. Sanki daracık ve minicik giymem bundan sonra Ateş'i etkileyecekmiş gibi. Artık birbirimizden sorumlu değildik. Ateş benden sonra Melis'le konuşmamıştı. Benimle de aynısı olacaktı.
Artık bitti ve ben buna alışamıyorum. Bana git demesini kendime yediremiyorum. Oysa ne güzeldi her şey.
Onun için değilmiş.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...