Güzellik hizmet edilecek tek efendidir.
Kitabın kapağını yavaşça kapattım. Ve okuduğum son cümleye odaklandım. Güzellik, geçiciydi. Geçici olan bir şeye hizmet etmek aptallıktı bence. Kimse geçici olan hükümdara hizmet etmek için can atmazdı.
Uzun süre okumaktan mayhoş bir haldeydim. Gözlerimi bir kez daha açıp kapadım. Uzun süre okuyunca uykum geliyordu. Uykumu açacak tek şey kahve olsa da hazırlamaya üşeniyorum. Oturduğum yerden kalmak çok zor. Ama kalkmalıyım. Penceremin önünden yavaşça kalktım. Manzara güzeldi ama sürekli aynı manzaraya bakıyorsanız pek de güzelliği kalmıyordu.
Bir süre ne yapacağımı bilemeden öylesine evde dolaştım. Ev çok sessizdi. Annem ve babam yokken oluşan bu sessizliği seviyorum ama Ateş'inde kalp atışları yoktu. Onun göğsüne yatıp kalp atışlarının eşliğinde kitap okuma bile yoktu. Dudaklarımı büzdüm.
Derin bir nefes aldım. Onu bencilce kendime saklamak istesem de onun da benim dışımda bir hayatı vardı. O hayatın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama tehlikeli olduğunu hissedebiliyorum. Ve ben tehlikeyi mıknatıs gibi çekebiliyorum. Bu yüzden Ateş'ide kendime çekmiştim.
Sabah uyandığımda yanımda yoktu. Bunu bekliyordum. Uzun zamandır benimleydi çünkü. Üzülmüştüm. Her ne kadar gideceği gerçeğini bilsem de üzülmemek elimde değil. Son bir kez daha derin bir nefes aldım. İştahım yoktu ama kahvaltı yapmam gerekiyordu.
Geçen günün imgeleri, üzerimde ansızın parlayıp sonra yerini yenisine bıraktı.
Onun gülüşüne aşık olduğumu itiraf etmiştim. Ama fazla güzel gülüyordu. Normal surat ifadem haline gelen çatık kaşlarımı bile yumuşatabiliyordu.
O çarpık gülüş...
Sadece bu kadarla sınırlı kalmamıştım. Ona saçma sorular sormuş ve ağlamıştım. Ağlayınca kendimi rahatlamış hissedemiyorum. Aksine güçsüz hissediyorum. Ağlamak benim için yenilgiden sonraki beş para etmez teselliydi. Ağlamaktan nefret etsem de sürekli ağlayan bir kızım.
Bir daha ağlamayacağımı kafama not ettim.
Şimdide utanç verici anlar gözümün önünde dolanmaya başlamıştı. Öpüşürken kalçamı sıkıştırdığı anlar, sütyenle onun karşısında kaldığım dakikalar ve birlikte duş alalım teklifi. Utançtan yanaklarımın rengi al al olmuştu bile. Onun bu kadar arsız olması bana biraz fazla geliyordu. Biliyorum ki bunlar onun için elle tutulur bir şey bile değil.
Ve yine içimi yiyip bitiren o soru zihnimde fırtınalar koparıyor. O hiç şey yapmış mıydı?
Şey kelimesini ne ara kullanmaya başlamıştım? Seks, evet daha önce yapmıştı. Ve yine öfkeyle doldum. Kendimin masum olduğunu asla savunmuyorum ama bu konularda fazla saf ve masumdum. Bedenim tecrübesizdi. Onun sıradan kabul ettiği şeyler benim için Nirvana'ya ulaşmak gibi bir şeydi.
Seni istiyorum...
Bunu apaçık söylemişti. Çekinmemişti. Çekinmediği bir çok konu olsa da bu iki sözcük nefes almamı engelliyordu. Sanki birisi elleriyle boğazımı sıkıca tutmuş nefes almamı engelliyor gibiydi.
Bu düşüncelerden sıyrılınca tırnağımı etime batırdığım zaman aklıma geldi ve hemen koluma baktım. Yarım ay şeklinde izler vardı ama fazla önemli değildi. Aynı şekilde sigara söndürdüğüm kısım da solmuştu. Bunlar iyiye işaretti.
Ateş'ten sonra kendime zarar vermeyi bıraktığım için oldukça sağlıklı sayılırım.
Penceremin önüne bıraktığım kitabı aldım. Yorgun adımlarla kitaplığıma yerleştirdim. Cehennem Makineleri serisinin ikinci kitabını elime aldım. Mekanik Melek'ten sonra ikincisi için daha fazla heyecanlanıyor olmuştum. Kitabı penceremin önüne bıraktım. Kahvaltıdan sonra okuyabilirim. Kafamdaki küçük planı uygulamaya geçirmek için hazırlandım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...