Her sabah aynı güneşin yükseldiğini biliyorum ama bu seferki nedense daha parlak.
Benim için daha parlak. Sanki her şey en temiz haliyle yeniden yaratılıyor. Daha insan eli değmemiş en saf haline geri dönüyorlar. Tüm kötülüklerden arınmış yeni bir dünyaya bakıyormuş gibi hissettim kendimi.
Geçirdiğim berbat günleri göz önüne alırsak yeniden odamdan dışarıya bile çıkamazdım. Ama şimdi iyiyim. Sanırsam daha iyi durumdayım. Öyle olduğumu varsayıyorum.
Şimdi ise aynanın önünde durmuş Eda'yı ziyaret etmek için bir elbise deniyordum. Kendimi neden kastığımı bilmiyorum ama gösterişli olmam gerektiğine inanıyorum. Gösterişli de olmalıyım. Tüm dikkatin benim üzerimde olması gerekiyordu.
Eda'ya kendi eden kendi bulur demek için sabırsızlanıyorum. Beni gördüğünde suratındaki mutsuzluğu tatmak istiyorum. Beni görebileceği aklının ucundan bile geçmeyecekti. Aslında beni odasına sokacağından bile emin değilim ama onun içinde bir çözümüm var.
Ateş kırmızısı elbisem sarı saçlarıma yakışmıştı ama gözlerime uyum göstermiyordu. Elbisenin derin bir göğüs dekoltesi vardı. Aynı zamanda vücut hatlarımı belli edecek kadar üstüme yapışıyordu. Bu tür giysilerden her ne kadar hoşlanmasam da gösteriş zamanlarında yararlı olabiliyorlardı. Buda elbiseyi Eda'yı ziyaret etmek için kusursuz bir hale getiriyordu. Elbisenin kısa olması onu biraz sıradanlaştırsa da dolabımda bulabildiğim en uygunu buydu.
Bir ara alışverişe çıkmayı kafama not ettim. Bu alışveriş olayını Kiraz ile birlikte yapabilirim. Sonuçta alışveriş onun alanıydı.
Aynanın önünden çekilip saçlarımı geriye attım. Takı için annemin eşyalarını karıştırmak istesem de kendime hakim oldum. Bunu yapmak gereksizdi. O kadının benim yanımda geçirdiği yarım saat bile yokken benim de onun eşyalarını kullanmaya tahammülüm olmamalıydı.
Yeni kural: Annenin giysilerinden uzak dur.
Vicdanını rahatlat.
"Hasta ziyaretine gidiyoruz, konsere değil. Git daha sade bir şey giy."
Yatağımın üzerinde Kleopatra yatışıyla uzanan Sude'ye baktım. O benim gizli silahım olacaktı. Beni hastaneye o sokacaktı. Zavallı Eda'nın benden kurtulması için hiçbir çaresi kalmayacaktı. Acaba beni içeri sokan kişinin en yakın arkadaşı olduğunu öğrense ne yapardı? Muhtemelen daha ağır ağrı kesicilere ihtiyacı olurdu. Birde sinir krizleri var tabii.
Sude'yi ikna etmek kolay olmamıştı. Aslında bir parçam Eda için üzülüyor. Onun hastalığı ortaya çıkmasaydı parmağımda oynatabileceğim bir oyuncağım olurdu ama benden önce davranmıştı. Bende kendime yeni hedef olarak Sude'yi seçtim. Kolay lokma olmayacaktı ama zoru severim.
Baygın gözlerle bana bakan Sude'ye döndüm. Kirpiklerine sürdüğü maskara oldukça kaliteli olmalıydı yoksa kirpiklerinin kaşlarına kadar değmesi açıklanamazdı. Sude, biraz esmer bir kızdı. Benimkilerden daha uzun bacakları vardı. Mankenleri kıskandıracak gibiydi. Kilolu değildi ama kemikleri iri olduğu için büyük duruyordu. Sporcu olduğunu belini açıkta bırakan tişörtünden anlayabiliyorum. Onun sürekli beli açık gezmesi de ayrı bir olaydı.
Aynı zamanda orada bir piercing vardı. Nedense benim için küpeler sadece kulakta güzeldi. Burun, dudak veya göbeği delmek pek benlik değildi. Onun güzelliği iri bir güzellikti. Kalın dudakları ve büyük gözleri vardı ama hiçbiri suratında kötü durmuyordu. Kaslı bacaklarından iyi bir koşucu olduğunu anlayabiliyorum ama benim kadar iyi olamazdı.
Egomu okşamayı bırakıp Sude'ye laf yetiştirmekle meşgul oldum. Altta kalmak için pek de iyi bir zamanlama değildi.
"O kadar da kötü olamaz," dedim kafamı iki yana sallayıp elbiseme baktım. Güzel bir elbiseydi. Neresini beğenmedi ki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...