"Neden buradasın?"
Kapı aralığından kafasını uzatmış ve sessizce soruyordu. Burada olduğum için şaşkındı. Başta etraftaki çocuklar ne konuştuğumuzu duymasın diye bu kadar sessiz konuştuğunu sansam da içeride uyumakta olan bir kızın varlığından şüphelendim. Çırılçıplak bir kızı onun yatağında görmeye dayanamazdım.
"Çünkü sen buradasın."
Gözlerinin içine baktım, kapkara bir durgunlukla bana bakıyordu. Etrafa göz gezdirdi, izlenmekten hoşlanmadığı için kapıyı biraz daha araladı ve beni içeri davet etti.
Yavaşça odaya girdim ve sırt çantamı girişteki parkelerin üzerine bıraktım. Ateş'in bir nevi sığınak olarak kullandığı odaya baktım. Normal yurt odalarına göre farklıydı. Daha lükstü ve tek kişilikti. Yatağında bir kızın olmaması beni rahat ettirse de başka bir kızın olmadığı anlamına gelmiyordu bu.
"Çağrı." dedi sert bir şekilde. Bu cümlenin devamında beni istemediğine dair bir kaç kelime gelecekti ama o kadar hızlı ve onun sevgisine aç bir şekilde ona bakmıştım ki sadece ismimi söylemekle yetindi.
Durgun deniz gözleri bir süre yeri inceledikten sonra kararlı adımlarla çalışma masasına kalçasını yasladı ve beni yargılar gibi kollarını göğsünde bağladı. "Kilo vermişsin."
Bunu söylediğine şaşırdım. Onun yüzünden kilo vermiştim ama o, bunu çok rahat bir şekilde dile getirebiliyordu. Ne olursa olsun buraya kızmaya gelmedim. Konuşacağım ve şimdide bu fırsatı yakaladım.
"Bana ona benzediğimi ama o olmadığı söyledin. Beni ilk gördüğünde ışık saçtığımı ama şimdi parıldamadığımı söyledin. Berbat bir yalancı olmakla suçladın beni."
Biraz dinlenip bir tepki verip vermeyeceğini kontrol ettim ama beni dinliyordu, sanki dinledikten sonra düşük bir sesle gitmemi yeniden isteyecek gibiydi. Ne söylersem umurunda değil gibiydi.
"Yalancı olduğumu söyledin ama değilim. Eğer yalancı olsaydım seni sevmediğimi, unuttuğumu söylerdim ama seviyorum. İlk aşkına benzer özellikler göstermem benim suçum değil, ona benzediğim için benimle çıkmak asıl suç senin," dedim. Daha fazla diyeceğim vardı ama sesim titriyor ve ağlamak üzere olduğumu hissettiğimden geri çekildim. Ağlamamı derin derin soluk alarak bastırdım.
Bir şeyler söylemesini bekledim ama sanki beni ilk defa görür gibiydi. Sarhoş olduğunu sansam da içki kokusunu alacağımı bildiğimden bu sessizlik beni korkuttu.
"Buraya geldim çünkü... Sana sen gelme, ben gelirim demiştim ya işte tamda o yüzden geldim." Bana cevap vermesi için gözlerinin içine baktım ama hala ses yoktu. Gözlerinde garip bir ifade dolanıp yok oldu.
"Sana ihtiyacım var. Neden anlamıyorsun?"
"Biz ayrıldık, Çağrı."
"Gidemiyorum, çok denedim ama yapamıyorum işte. İçime nasıl kazındıysan şimdide söküp atamıyorum. Kurtulamıyorum senden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
Chick-LitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...