Dolu caddelerde, tıklım tıklım kaldırımlarda ellerim cebimde dolaşıyorum. Yalnızlığımı daha iyi anlatamazdım her hal. Telefonuma sürekli mesajlar geliyordu, herkese yeterince iyi konuşmaktan hoşlanmadığımı anlattığım için sürekli mesaj geliyordu. Telefonumu cebimden hırsla çıkardım. Kendi ruhumla biraz yalnız kalamaz mıydım?
Mesaj atan kişilerin listesine bakıyor ve acil olabilecek bir şey var mı diye düşünüyordum.
Feryat
Kiraz
Farah
Annem
Babam
AteşAteş! Bana ne ara mesaj attı derken hızla mesajına baktım. Sadece bir adres bırakmıştı. Yanaklarımı şişirip içimde minik bir kriz geçirip adrese doğru ilerlemeye başladım. Bu çocuk neden böyleydi? Onunla birkaç gün sonra görüşmesem özleyebilirdim fakat dünden sonra yine kavga etmememiz için biraz birbirimizi özlememiz gerekiyor diye düşünüyordum.
Verdiği adreste dikilip dururken arabasıyla tam önümde durdu. İsteksizce bindim ve çantamı çıkarıp arka koltuğa attım. Havaya her ne oluyorsa beni çok terletiyordu. Ateş'in dudaklarında tembel bir gülümseme ve beni nefes gibi içine çeken edasıyla bana bakıyordu.
"Bu gün büyük gün!"
Hatırlamadığım önemli bir şey mi var diye düşünürken benim hatırlamadığım bir şey olamaz diyerek ona döndüm.
"Ne varmış bugün?"
"Babamla tanışacaksın," dedi rahatça.
"Ney!"
Oysa o an ben yirmi farklı şey düşündüm. Yarısından çoğu da olumsuzdu. Beni babasıyla tanıştırması oldukça ciddi olduğunun göstergesiydi fakat insan önceden haber verirdi. Hemen ne giydiğime bakıp kafamı duvarlara vurmak istedim. Temiz aile kızı gibi değildim, resmen güvenilmez biri gibi giyinmiştim. Eyelinerımı vicdanıma kadar çekmiştim. Üzerimde en sevdiğim yüksel bel şortum ve hiç de makul olmayan topuklu ayakkabılarım vardı. En azından gömleğim düzgün diye kendimi avuttum.
"Bana nasıl önceden haber vermezsin!"
"Verseydim kendin gibi olmazdın," dedi. Erkeklerde rahat olmak genetik miydi? Başkalarının düğününde damat gelini görünce ağlar, bizim düğünümüze kesin geç kalınırdı.
"Çok kötüsün," dedim ve tırnaklarımı kemirmeye başladım.
"Babamla birkaç saat yalnız idare edebilirsin değil mi? Vergilerle ilgili bir sorun var, ilgilenip size katılacağım," dediğinde bayılacağım sandım.
"Ateş böyle ölmem füze at. Vergi vermek dünyanın sonu değil ya!"
"Sen birde bunu babama sor," dedi ve güldü. Ah Kiraz ah! Neden benim yanımda böyle gülünç şeyler söylersin ki! Füzeymiş...
Ateş'in evine gideceğimizi sanırken şehrin en ıssız dağ evlerinden birine geldik. Tek başıma geri dönemeyeyim diye böyle yapıyordu değil mi? Ateş beni babasına teslim ettikten sonra hemen geri döneceğine söz vererek gitti.
Evin dış görünüşe rağmen içi oldukça modern idi. Evde dört yardımcının olması beni şaşırtsa da Ateş'in babasına olan benzerliğinin yanında geriye kalan her şey birer hiçti. Karşılıklı oturmuş birbirimize bakıyorduk ve gerilim müziğine ihtiyaç duymuyorduk. Adamın mavi gözleri tıpkı Ateş gibiydi, sanki Ateş'in gözlerine bakıyordum fakat gri saçlar bunu engelliyordu.
Ateş'in babası sofrayı hazırlamalarını emrettiğinde onu durdurmaya çabaladım. "Hiç gerek yok." Lakin beni dinlemedi bile. Beni hiç sevmemiş olsa gerek, gerçi sevilecek bir yanım yoktu da.
Masaya geçtiğimizde yiyormuş gibi yaptım. Önümüzdeki beş günde herhangi bir şey yiyebileceğimi sanmıyordum. Ateş'in babası oldukça sağlıklı görünmesine lakin yaşı için fazla yağlı şeyler yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...