~16~

3.1K 158 16
                                    

Cumartesi sabahı geç saatlere kadar uyudum. Yatağıma uzanmış, uykumun son dakikalarının tadını çıkartıyordum. İçim ısınmıştı. Huzurluydum ve yerimden kıpırdamak istemiyordum. Gözlerimi kapatıp aptal bir kız gibi Ateş ile öpüştüğümüz zamanları düşündüm. Hiçbir öpüşmenin bu kadar kuvvetli olabileceğini fark etmemiştim. 

Benim bildiğim adamlar terli olur, sert davranır ve hemen erkek olduklarını hissettirmeye çalışırlardı. Sadece bir kaç öpücüğün bana bu kadar büyük bir zevk yaşatabileceğini hayal dahi edemezdim. Üç harften ibaret olan şey içimi alev alev yakıyordu.

Artık hastalığımı düşünüp hüzünlenmiyordum. Ailemin beni takmadığı gibi  bende onları takmıyordum.

Yatağımda olan keyfimi biraz daha devam ettirdim. Oynamaktan çalı gibi olmuş saçlarımı rahat bıraktım. Hemen yanı başımda olan kitaba devam ettim.

Az önce bir çiftin ayrılmasına şahit oldum. Adam arkasını döndüğünde gözleri dolmuştu. Ve o kız bunu hiçbir zaman bilemeyecekti.

Telefonuma gelen mesaj sesiyle kitabı öfkeyle kapattım. Kitap okurken bölünmek hiç hoşuma gitmiyordu. Mesajı açtım.

Kimden: Göksu

Gideceğin mekana geç kalmak seni havalı yapmaz. O narin popunu kaldır ve gel.

Göksu ve arkadaşları düzenlediği garip bir etkinlik vardı. Aslında buna etkinlik denmezdi. Arkadaşları, evinde toplanıyordu sadece. Ve beni de davet etmişti. Gitmek gibi bir niyetim olmasa da, onlar kapıya  dayanmadan hazırlansam iyi olacaktı.

Depresyona girmiş birisi gibi yatağımdan çıkmak istemiyordum. Zorla da olsa yorganı üzerimden attım. Öncesinde bir duş alsam iyi olacaktı. Çalı gibi olmuş bu saçlarla hiçbir yere gidemezdim.

Ilık bir duştan sonra üzerime ne giyeceğim sorunu oluşmaya başladı. Giyinmek çok büyük bir sorundu. Yüksek bel, dar kotumu bacaklarıma geçirdim. Kotun rengi istediğim kadar koyu değildi ama idare ediyordu. Bel kısmanda büyüklü ve küçüklü düğmeler vardı. Bana kalırsa bu fazla süslü duracaktı ama geri dönüp çıkartmaya üşendim. Üzerine beyaz, Just Do It yazan bir tişört giydim. Daha dün bu yüzden Göksu'yu yargılıyorum. Şimdi de aynısı ben yapıyordum. Üzerinde yazı bulunan tişörtlerden nefret ediyorum!

Saçlarım kurumadığı için herhangi bir şekillendirme işine karışmadım. Kendimi odamdan dışarı atabildiğim de yerleri öpecek hale gelmiştim. Çanta alma gereği duymuyordum çünkü Göksu'nun evi bizim evin yakınlarındaydı. İkimizde sahilin karşısındaki sıralı beyaz evlerde oturuyorduk. Ve Ateş de aynı şekilde. Ateş'in üvey kardeşi ile aynı evde oturup oturmadığı bile bilmiyordum. Bugün en azından bunu öğrenecektim.

Merdivenlerden büyük bir sabırla indim. Salonda bulunan büyük antika saat öğleden sonra ikiyi gösteriyordu. Hava yine kapalıydı. Pencerenin önünde oturmuş kitap okuyan çift benim annem ve babam başkası değildi. İnci sarısı saçlarıyla krem rengi koltuğuna gömülen annemdi. Babamında annemden pek farkı yoktu. Saçlarını yana doğru taradığı için daha koyu görünüyordu. Ses çıkarmadan evden ayrıldım.

Yağmur yağacak gibiydi. Bu yüzden adımlarımı hızlandırdım. Dört katlı beyaz renkli evin karşısında durdum. Ev oldukça büyüktü. Ev kadar büyük olan bir bahçeye de sahiptiler. Koyu yeşil çimenler yeni biçilmişti. Bahçede çiçek yoktu. Bu kadar büyük bir bahçelerinin olmasına rağmen çiçekleri yoktu. Aileden birinin çiçeklere alerjisi olabilirdi. Bu ihtimalide düşünmek lazımdı.

Beyaz demir kapılardan içeri beni, bekçi aldı. Evin kapısını ise Rus uyruklu bir kadın açtı. Bana salona kadar eşlik etmişti. Salon limon sarısı ve krem rengi ile dizayn edilmişti. Yerdeki minderlerin üzerinde oturan kızlar, bizim kızlardı.

Kara CennetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin