Ateş'in bana sorduğu soru karşısında öylece kalmıştım. Hem de Melis'in söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu. Cevap vermemiştim. Daha doğrusu verememiştim. Beklenmedik bir anda gelen çöp kamyonu yüzünden konuşmamız yarım kalmıştı.
Tüm gece salak gibi bu konuyu düşünmüş ve arada kalmıştım. Düşünmekten eriyecek olan beynim sabahın altısında Ateş'e mesaj atmak gibi saçma bir çözüm bulmuştu. Ateş de beni almaya geleceğine dair ruhsuz bir mesaj yollamıştı. Bende bu sırada giyinmekle meşguldüm. Buz mavisi ve siyah renkli şortun arasında seçim yapmak çok zordu. Siyah rengini daha önce ağırlıklı olarak kullandığım için bu sefer buz mavisini giymeye karar verdim. Üzerine kolları olmayan bir gömlek tercih ettim. Makyaja gerek duymayarak alt kata indim.
Kahvaltı eden ailemi umursamayarak kapıya ulaşmayı planlıyordum. Ama ne mümkün!
"Çağrı, bizimle yemeğe gelmek ister misin?"
Annemin nazik telifinin pek de masum olmadığını kanıtlayan babama döndüm.
"Eskişehir'de düzenlenecek olan bir akşam yemeği. Gelmek istemezsen ve evde yalnız kalmaya korkarsan da Feryat ile konuşabiliriz."
Her şey açıklığa kavuştuğunda gözlerimi devirmemek için kendimi sıktım. Annem'in saçlarına sabah güneşi değiyor ve saçlarının rengi açılıyordu. Yıldız ışığını biraz anımsatıyordu. Ne tuhaf bir renkti bu!
"Evde tek başıma kalabilirim."
Ayakkabılarımı almaya yöneldiğimde unutmamam gereken o sihirli, saçma kelimeleri hatırladım.
"Bir şey olursa sizi ararım."
Annem'in sesi çok az da olsa bana yetişmişti. Karnemi aldıktan sonra gideceklerini haber veriyordu. Sanki karnemi inceliyorlardı. Eskiden hep e-okuldan baktıklarını düşünürdüm. Zamanla bu inancımı da yitirmiştim. Önemsedikleri falan yoktu. Onlardan bana öfkelenmelerini isterdim. Hatta kızmalarını, ama onlar konuşmaya bile tenezzül etmiyorlardı.
Ben anlayışlı birisiydim. Bana öfkelenselerdi bunu çabucak anlardım. Çünkü bu öfkenin arkasında bir koruma iç güdüsü ve sevgi olacaktı.
Beni düşünmekten alan Ateş'in yeni üstü açık spor arabasıydı. Bu çocuğun kaç tane arabası vardı? Onun arabalara olan düşkünlüğünü kıskanabilirdim.
Aile sorunlarını kafamdan attığım sırada Ateş ile ilgili kendimde bir şey fark ettim. Ondan başka, onu sevmek başka, onu hissedememekten başka, yani tam olarak ondan başka bir şey düşünemiyordum. Kendime itiraf etme zamanı gelmişti. Ondan hoşlanıyordum. Hatta onu seviyordum. Ona aşıktım.
Ama ona aşık olmak tehlikeliydi. Kötü kızlar aşık olmazdı. Ateş'e olan duygularım buna engeldi. Ama ben duygularımı içime atmakta oldukça başarılıydım.
Arabanın kapısını açıp Ateş'in yanına kuruldum. Elindeki sigarayı yere attı. Bana o yaramaz gülüşüyle gülümsedi. Mavi gözlerindeki siyah göz bebekleri bende hipnoz etkisi yaratıyordu.
Kendimi toplayıp yolu seyretmeye koyuldum. Okula doğru gidiyorduk. Oysaki ilk iki saatim boştu. Belki de onun değildi. Belkide devamsızlık sınıra dayanmıştı. Yine de şansımı deneyecektim.
"İlk iki saatin öğretmeni yok."
Sessiz kaldı. Bu sessizlik beni ürkütüyordu. Endişelenmeye başlıyordum.
"Yıldız Tepesine gidelim mi?"
"Bu gün aldığım en iyi teklif."
Yol ayrımından dönüş yaptı. Ama kafasına takılan şeyler vardı. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Benimle ilgilenmiyordu. Normalde ilginin üzerimde olmamasını isterdim ama Ateş'in yanındayken kesinlikle odak noktası olmak istiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Cennet
ChickLitOnlar, unutulmuş şehrin,unutulmuş çocuklarıydı. Kara Cennet'in gölgesinde büyüyen yaban çiçekleriydi. Yalnız, bencil ve kötüydüler. Onlar, polislerin korkulu rüyalarıydı. Ve hepsinin sahip olduğu korkunç bir sır vardı.Aralarına yeni katılan Çağr...