4. Bölüm: "KARANLIKTAKİ KÂBUS"

29.2K 1.9K 10.1K
                                    

Selamlar canlarım. Hikayenin tüm seyrini değiştirecek, kitabı apayrı boyuta taşıyacak bir bölümle geldim.

Hikayeye geçmeden önce küçük bir imza duyurusu yapmak istiyorum. 18 Mart Cumartesi saat 13.00'te İzmir Kitap Fuarı'nda sizlerle olacağım. Kitabınız olsun olmasın, fotoğraf çekilmek için bile uğrayabilirsiniz. Yalnızca sizlerle daha çok vakit geçirmek için üç imza sınırı koydum canlarım, bilginize 💕

Satır aralarına bol bol yorum yaparsanız çok mutlu olurum çünkü yorumlarınızı okumak yazma hevesimi körüklüyor. Hepinizi öpüyorum, iyi okumalar 💓

❄️4. BÖLÜM: "KARANLIKTAKİ KÂBUS"❄️

Elisa Yıldırım ...

Uyuyakalana kadar ağladığım için acıyan gözlerimi araladığımda saat öğleni geçiyordu.

Uyandığımda her şey hemen hemen aynıydı. Bu odayı ilk kez gören burada genç bir kadının ruhunu kasıp kavuracak bir felaket yaşandığını anlamazdı. Eşyalar derli topluydu, pencerenin dışında şiddetle yağan kar huzur dolu bir manzara bahşediyordu ve ben yine yalnızdım.

Zonklayan şakaklarımı ovuşturarak doğruldum. Dün geceye ait anılar acı verici şekilde zihnimde hayat bulmaya başlayınca içimde buruk, acınası bir his peyda oldu. Bu his o kadar kuvvetliydi ki gözlerim bana ihanet edip musluklarını açacaktı ancak son anda yumruğumu sıkıp kendime güçlü olmam gerektiğini hatırlattım. Daha fazla ağlayıp kendime acıyarak vakit kaybetmek istemiyordum. Hele ki Serkan gibi biri için asla.

Hızla doğrulup ebeveyn banyosuna gittim ve kendimi sıcak, dinginleştirici bir duşun altına attım. Duştan çıktıktan, saçlarımı kuruttuktan, üstüme dar bir kot pantolon ve siyah bir kazak giydikten sonra şişmiş gözlerimi kamufle edecek kadar kapatıcı ile cansız yüzüme renk getirecek kadar allık kullandım. Dudaklarıma hafif kırmızı bir ruj sürdüğümde hazırdım.

Yansımadaki kadına bakıp kendimle gurur duydum. Beline kadar uzanan kahverengi saçlarını sıkı bir kuyrukla toplamıştı. Kahverengi gözleri ağladığını açık etmiyor, aksine tüm zorluklara cesurca meydan okuyordu.

Banyodaki işimi bitirip tekrar odaya döndüğümde hareketlerim oldukça hızlı ve bir o kadar da kontrollüydü. Eşyalarımı bavula tıkıştırırken ne yapacağımdan ben de habersizdim. Dışarıda deli gibi kar yağıyordu, her yer beyaz bir örtüyle kaplıydı ve muhtemelen ana yol çoktan tıkanmıştı. Dinlenme tesisine, eğer yakınlarda varsa bir otele veya saatlerce bekleyebileceğim herhangi bir yere gidip evdekilere durumumdan bahsedebilirdim ancak bir yere kadar arabayla yolculuk yapmam gerekirdi ve sahip olduğumuz tek araba Serkan'a aitti. Ona ait olan bir şeyi kullanma düşüncesinin verdiği mide bulandırıcı his şöyle dursun, arkadaşlarımın sahip olduğu tek aracı uzun bir süre esir tutma gibi bir imkânım söz konusu bile olamazdı.

Yine de tüm bu imkansızlıklara rağmen toparlanmayı sürdürdüm. Dün gece yaşananlardan sonra bir an için bile bu odada, bu evde kalmak istemiyordum. Eşyalarımı toplamayı bitirdiğimde buraya dün geldiğime şaşırmadan edemedim. Bu kadar kısa zamanda bu kadar çok şeyin değişmesi hayret vericiydi.

Her şeyimi aldığımdan emin olduktan sonra kol çantamı ve bavulumu kapıp odadan çıktım. Merdivenlerin başına geldiğimde Beren'in şaşkınlık içinde adımı zikreden sesini duydum. Oldukça ağır bavulu taşıdığım için nefes nefese kalmış bir şekilde ona döndüğümde ağzının bir karış açık olduğunu gördüm. Pijamalarından kurtulmuştu ancak gözlerindeki mahmurluk uyanmasının üstünden pek geçmediğini açık ediyordu. Mor, bol bir kazak ve siyah bir pantolon giymişti. "Nereye?"

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin