ARKADAŞLAR! Bu bölüm öyle kaoslar yazdım ki... Bayılacağım heyecandan hadi hemen okuyun hajsjdld ❤️
Canlarımm bu bölümü diğerlerine nazaran uzun tuttum artık bol bol yorumunuzu alırım 💃 Hepinizi öpüyorum iyi okumalar ❤️
27. Bölüm: "TEKRAR EDEN KABUSLAR"
*
Çınar'ı görmek, duygudan yoksun kılmaya çalıştığı yeşim rengi gözlerinde titreşen merhameti anlamak kalbime bir ok sapladı. Sanki bir öpücüğüyle beni gökyüzüne çıkardığı anlar yıllar öncesine aitmiş gibi garip bir duyguya kapıldım ve bir an için karmakarışık oldum. Zihnimden aynı anda yüzlerce tilki geçti ama ben o kadar afallamıştım ki birini bile kuyruğundan yakalayamadım. Sanki elimde bir haritayla kaybolmuş gibiydim. Mantığım ne yapmam gerektiğini söylese de kalbim onu dinlemiyor, oradan oraya koşup bir çıkış yolu aramaya devam ediyordu.
Çınar'a bakarken içimde bir nefretin oluşmasını bekledim. Belki de suratına okkalı bir tokat geçirmeliydim ama arzuladığım o nefret hiç gelmedi. Evet, çok güçlü bir kırgınlık ve hayal kırıklığı beni esir etmişti ama söz konusu nefret olduğunda... hayır. Çınar'dan nefret etmiyordum.
Bu duygudan, hislerime yön verememekten nefret ettim. Karşımda beni terk eden bir adam vardı. Bu insana merhem olmasını umarak yaralarımı göstermiştim. O ise yeni bir kesik atmakta sakınca görmemişti fakat onu gören kalbim çılgınca atacak kadar acizdi.
Sevgi böyle bir şey miydi? Eğer buysa bunu hissetmek istemiyordum.
Çınar bana doğru birkaç adım attığında düşüncelerim dağıldı ve refleks olarak bir adım çekildim. Çok küçük bir hareketti ama Çınar yıldırım çarpmış gibi kaskatı kesilirken bakışları biraz daha mesafeli bir hâl aldı. Onun kendine gelişi beni de duygusallıktan çekip çıkardı, duruşumu dikleştirdim ve hislerimi kusursuzca maskelediğimi umdum.
"İyi misin?"
Kontrollü çıkan sesindeki endişeyi hissetmemek çok zordu. Başımı hafifçe salladım. "İyiyim," dedim ve hayatımı kurtardığı için teşekkür etme gereği duymadan ekledim: "Duru'nun geleceğini sanıyordum."
Kız kardeşinin adını duymak onu kendine getirdi. Derin bir nefes alırken düşünceli görünüyordu. "Gelecekti," dedi. "Ancak eve çok yaklaşmasına rağmen geri dönmüş."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Geri mi dönmüş? Bir sorun mu oldu? O iyi mi?"
Çınar bir elini sakinleşmem için hafifçe kaldırırken, "İyi," dedi. "Sadece birden kapımda bitti ve benim sana yardımcı olmamın daha doğru olacağını, ne yapılması gerektiğini bildiğime inandığını söyledi. Bir de..."
Konuşmakta tereddüt edince, "Bir de," diyerek onu teşvik ettim.
"Sanırım kendi türünden birine yaklaşma düşüncesi onu biraz gerdi."
Kaşlarım merakla çatıldı. Daha fazlasını duymak için merakla yanıp kavruldum. "Kendi türünden biri mi?"
Başını hafifçe salladı. "Isırılan arkadaşın," dedi. "Ona yaklaştığını düşündükçe içinde rahatsız edici bir duygu yer etmiş. Detaylıca anlatmadı, ben de sormak istemedim zaten çünkü anlatmaya hevesli değil gibiydi."
Gözlerim kısılırken, "Acaba bu hayvansal bir içgüdü olabilir mi?" diye fikir yürüttüm. "Belki de bulunduğu ortamda kendine rakip istemiyordur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANDORA'NIN KALBİ
Teen FictionElisa Yıldırım, erkek arkadaşı ve dostlarıyla çıkacağı tatilin heyecanı içindedir. Birkaç gün teknolojiden uzaklaşmanın, telefonun çekmediği ve internetin olmadığı bir dağ evinde sevdikleriyle vakit geçirmenin ona iyi geleceğini düşünmektedir. Anca...