49. BÖLÜM: "KARAR"

5.8K 604 221
                                    


Herkese merhaba dostlarım. Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın ❤️

Duru Atasoy...

Elisa gittiğinden beri abimi tanıyamıyordum. Bakışları her zamanki gibi sevecenlik doluydu, her zamanki gibi nezaketini korumaya özen gösteriyordu ancak eski şakacı hâlinin törpülendiğini hissediyordum. Artık Yekta ve benimle vakit geçirmekten ziyade tek başına zaman öldürmeyi tercih ediyordu. Sık sık Elisa'yla görüştüklerini biliyordum fakat birbirlerine en ihtiyaçları oldukları noktada fiziken ayrı düşmeleri canını sıkıyor olmalıydı.

Elisa gittikten üç gün sonra, Yekta'yla birlikte kafesimizden çıktıktan ve eve girdikten sonra mutfaktaki tezgâhın üzerinde bir not kâğıdı fark ettik. Yekta kare şeklindeki pembe kağıdı aldıktan sonra, "Abin biraz dolaşacakmış," dedi. "Bugün geç gelebilirmiş."

Dudaklarımı büzdüm. "Keşke ona yardımcı olabilsem," diye mırıldandım kendi kendime. "Ama Elisa'yla uzak düşmesi canını çok sıkıyor ve ben ne yapacağımı bilemiyorum."

Bana bakarken gözleri samimi bir merhametle ışıldadı. Bir kolumu hafifçe okşarken, "Merak etme," dedi. "Bir yolunu bulurlar. Hem Elisa ve abin neleri atlatmadı ki?"

Omuz silktim. "Sanırım haklısın." Hâlâ bornozla olduğum için üzerimi değiştirmek üzere üst kata yöneldim. "Üzerimi değiştirdikten sonra her zamanki sabah yürüyüşlerimizi yapalım, olur mu?"

Başını olumlu anlamda sallarken dudakları yukarı kıvrıldı. Neredeyse Yekta'yla tanıştığımdan beri her sabah birlikte sabah yürüyüşleri ve dönüşümüm üzerindeki kontrolümü geliştirmek için egzersizler yapıyorduk. Bu konudan bahsetmesek de bu yürüyüşler artık bizim rutinimiz haline gelmişti.

"Tamamdır," dedi. "Görüşürüz."

Yaklaşık on beş dakika sonra ikimiz de yeniden salonda, bu sefer giyinik bir haldeydik. Kar fırtınası tamamen durmuştu fakat hava hâlâ soğuktu. Bu yüzden üzerimize kalın bir şeyler geçirmeyi ihmal etmemiştik.

Hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra tam çıkmak üzereydik ki bahçemizde toprağa sürtünen tekerlek sesleri kulaklarımızı doldurdu. Kaşlarım çatılırken Yekta'ya baktım. O da en az benim kadar ne yapacağını bilemiyormuş gibi görünüyordu.

"Çınar bu kadar erken dönmüş olamaz," dedi aklımdaki sözcükleri dile getirirken.

Aynı anda ayaklanıp kapıya ilerlediğimizde tanıdık siyah bir araba bahçemizde durdu. Şoför koltuğundaki adam arabadan inerken gözlerimi kıstım.

"Merhaba," dedi Aras Bey. Siyah, boğazlı bir kazak ve aynı renk pantolon giymişti. Yüzündeki yara izi onu mümkünmüş gibi daha da ürkütücü kılarken dudaklarına bir gülümseme yerleştirdi.

"Merhaba," dedim kibar olmaya çalışarak ancak emrivaki yapmasından hoşlanmamıştım. "Sizi beklemiyorduk."

"Abini aradım," dedi yavaşça bize doğru yaklaşarak. Tam karşımda durduğunda iri bedeni karşısında kendimi küçücük hissettim. "Ancak ulaşamadım. Evde mi?"

"Birazdan gelir," diye lafa atladı Yekta. "Neden gelmiştin?"

Aras gülümsedi. "Bir süredir sizden haber bekliyordum, en sonunda merak edip kararınızı verip vermediğinizi yüz yüze sormak istedim."

"Anlıyorum," derken titrek bir nefes aldım. "Ancak hiç tanımadığım bir adamın himayesi altında tedavi görme teklifi hemen kabul edebileceğim bir şey değil, etraflıca düşünmek istiyorum."

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin