31. Bölüm: "YALAN"

14.2K 1.3K 1.4K
                                    

Selamlar! Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı lütfen unutmayın. Sizlerin yorumları beni çok motive ediyor ve daha hızlı yazmamı sağlıyor. Öpüldünüz <3

*

Elisa Yıldırım ...

Yaşananların şoku hepimizi öyle sert sarsmıştı ki Çınar'ın salonunda otururken dördümüzden de ses çıkmıyordu. Hepimiz yaşananları belirli bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyor, uzun uğraşlarımıza rağmen başarısız oluyorduk.

En sonunda içi içine sığmayan ve telaşla konuşan Duru oldu. "Pandora'nın kalbi," diye mırıldandı. "Ne demek şimdi bu?"

Bu soruyu kendimize defalarca sormuştuk ama elle tutulur bir cevabımız yoktu. İnternette yaptığımız araştırmalar da mitolojide geçen Pandora adlı bir kadın dışında hiçbir sonuç vermemişti. Büyükannem tam bir mitoloji aşığı olduğu için bu kadının adını duymuştum.

Efsaneye göre yaratılan ilk kadın Pandora, kendisine Zeus tarafından hediye edilen ve asla açmaması söylenen kutuyu -bazı kaynaklarda bu kavanoz olarak geçiyordu- merakına yenik düşüp açıyor, kutunun içine gizlenmiş kötülüklerin etrafa saçılmasına sebep oluyordu: hastalık, ölüm, kıskançlık... Pandora tüm kötülükleri evrene saçtıktan sonra kutunun içinde beyaz, cılız bir ışık kaldığını fark ediyordu. Fark ettiği bu ışık umuttu.

"Bir çeşit şifre olabilir mi?" diye mırıldandım. Düşünmekten başım çatlıyordu.

Çınar söylediklerimi değerlendirdi. "Tam olarak neyin şifresi?"

Burnumdan soludum. "Ne bileyim ben, Çınar? Cengizhan'ın mezarının şifresi mesela."

Çınar onu terslemem karşısında öfkeyle bana baktı. İkimiz de birbirimize sabır gösterecek durumda değildik. O sırada birbirimize nasıl dikleştiğimizi fark etmeyen Duru burnunu kırıştırdı. "O mezar henüz bulunamadı bile."

Dayanamayıp derin bir nefes aldım. "Yalvarırım, varsayımları bu kadar büyütmeyin yoksa bu ekiple bir arpa boyu yol katedemeyiz."

Duru onu azarlamam karşısında huzursuzca yerinde kıpırdandı. "Her gün anlamsız kelimelerin manasını çözmeye çalışmıyorum, biraz daha anlayış lütfen."

Gergin ruh halime rağmen Duru'nun böyle çocuksu davranışı gülümsememe neden oldu. Öte yandan ona yersiz çıkıştığım için suçlu hissettim. Hepimizin kafası karışıktı, abisine olan hıncımı kızcağızdan çıkarmamalıydım.

O sırada ara sıra yaptığımız sohbetlerin çoğunda sessiz kalan Yekta'nın gözleri kısıldı. Onu daha önce hiç bu kadar düşünceli görmemiştim. "Ya da bir yerin merkezi anlamına gelebilir mi?" diye sordu. "Yani adam bize bir şifreden değil de bir yerden bahsediyor olabilir mi?"

Kaşlarım hafifçe çatıldı. Mantıksız değildi, aksine oldukça olası bir varsayımdı fakat yine de sorularımızı cevaplandırmaya yetmiyordu. Öyle olsa bile tam olarak nasıl bir yer söz konusuydu?

"Keşke birkaç dakika daha yaşasaydı," diye homurdandı Duru.

Yekta tek kaşını kaldırıp yanında oturan Duru'ya baktı. "Bu sözler kulağa biraz bencilce gelmiyor mu sence de?" dedi. "Özellikle adamın arka bahçede öylece yattığını göz önünde bulunduracak olursak."

Duru hafifçe ürperdi. "Sahi," diye mırıldandı. "O adamı ne yapacağız? Dibimizde bir cesetle yaşama düşüncesi feci korkutuyor beni."

Yekta gözlerini kısıp bana baktı ve dehşet içinde, "Hâlâ kendini düşünüyor," dedi dudaklarını oynatarak.

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin