12. Bölüm: "SALDIRI"

20.6K 1.6K 5K
                                    

Hepinize iyi okumalar canlarım. Satır arasına bol bol yorum yapmayı lütfen unutmayın. Seviliyorsunuz.

Bölüm Şarkısı: Metallica-The Unforgiven

Çınar ...

Tanımadığım bir kadının yanında ilk kez uyanmıyordum. Aksine, özellikle üniversitedeyken pek temiz bir geçmişim olduğunu söyleyemezdim ancak zorla esir tuttuğum ve benimle ilgili hiçbir şey bilmemesi gereken bir kadının yanında uyanmak... Bu yeniydi işte.

Gerçeklik yüzüme öylesine sert çarptı ki hissettiğim kuvvetli baş ağrısını ve ağzımdaki iğrenç alkol tadını umursayamadım bile. Tek yapabildiğim bana sırtı dönük kadına aptal ve şaşkın bakışlarla bakmaktı. Kahverengi saçı yastığa saçılmıştı ve hâlâ derin bir uykuda gibi görünüyordu.

Sırt üstü yatarken bir yandan da bir elimi alnıma götürdüm ve bir an için aptalca bir hata yapıp yapmadığımı sorguladım. Alkol tükettiğim akşamların geceleri genelde pek iyi sonuçlanmazdı çünkü arkadaşlarımın aksine, içkiliyken kontrolümü koruyabilen bir yapım yoktu. Ne yazık ki içgüdülerime teslim olur, kafama göre hareket eder ve sonumu düşünmezdim. İsteklerimle davranışlarım arasındaki sınır hiç olmadığı kadar bulanıklaşırdı.

Yorganı kaldırıp bedenlerimizi süzdüğümde ikimizin de giyinik olduğunu gördüm ve bu omuzlarımı düşürerek rahat bir nefes almama neden oldu. Aramızda bir şey olmamasına seviniyordum ancak zihnimde yeni bir soru belirdi: Hiçbir şey yaşamadıysak ne halt yemeye bu yataktaydım ben?

Anılar yeryüzüne düşen kar taneleri gibi bir bir zihnime düştü. Dün gece salondaydım, kız kardeşimin söylediklerini unutmak için içiyor, annemin en sevdiği şarkı olan Jane Maryam'ı söylüyordum. Tüm gece boyunca karamsar bir ruh hali içindeydim. Unutmak için içmeme rağmen tek yaptığım geçmişi düşünmekti. Sonra uykum gelmişti ve odama gitmek için merdivenleri çıkmaya başlamıştım.

Daha sonra bir kadının adeta masal okur gibi bu şarkıyı söylediğini duymamla donakalmıştım. Bu şarkıyı söyleyenin kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ancak sesi öylesine berrak, öylesine huzur vericiydi ki cennetten firar etmiş bir meleğin evimde olduğunu düşünmeden edememiştim.

Bir an kendimi öylesine kaybetmiştim ki düşünmeden genç kadının odasına dalmış, beni fark edene kadar öylece aptal gibi beklemiş ve içine düştüğüm bu saçma durumdan bir an için bile gocunmamıştım.

Sonrasında onunla dertleştiğimi anımsadım. Sadece annemin adını söylemekle kalmamış, düşüncesizce kendi adımı da itiraf etmiştim. Kelimenin tam anlamıyla kendimi aptal gibi hissediyordum. İçim sıkıntıyla dolmuştu. Bu kadını çok şey bildiği için burada tutuyordum ama ona öğrenmemesi gereken bilgiler armağan etmeye devam ediyordum, öyle mi?

Kendimi suçlarken aklımın dün gece aramızdaki konuşmalara akmasını önleyemedim. Bu kadını tanımıyordum, hayat felsefesiyle ilgili hiçbir şey bilmiyordum, nelerden hoşlandığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Adını bile yeni öğrenmiştim ama nedense kendiyle ilgili konuşurken samimi gelmişti.

Ona tanıdığı birisini kaybedip kaybetmediğine benzer bir şey sormuştum. O da yıllar önce neşeli bir kızı içinde öldürdüğünü söylemişti.

Sık sık gülümsüyorum ama çok nadir mutlu hissediyorum, nefes almaya devam ediyorum ama sanki yaşamıyorum.

Sözleri aşina gelmişti, hem de fazla aşina. Annem öldükten sonra hissettiğim şeylerdi bunlar. Kimsenin anlamayacağını düşünerek içime gömdüğüm, insanların hayatın bir şekilde devam ettiğiyle ilgili söylemlerini duyma düşüncesinden ürktüğüm için dudaklarımdan bir türlü dökemediğim kelimelerdi. 

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin