25. Bölüm: "SESSİZLİK"

14.1K 1.3K 1.1K
                                    

Hepinize iyi okumalar diliyorum canlarım. Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı lütfen unutmayın çünkü yorumlarınızı okumak bana ilham veriyor.

25. BÖLÜM: "SESSİZLİK

Yaşadığım yüzleşme yaralayıcı ve kalp kırıcıydı ama bir şekilde doğru ve iyileştirici bir tarafı da vardı. Yaşananlar beni mutsuz etse de yüreğimden koca bir yükün kalktığını reddedemezdim. Beren her zaman sevdiğim bir insan olmuştu. Bu yüzden onunla bu duruma düşmek canımı sıkıyordu ama yüreğimdeki öfkenin bir kısmını dökmek bile o kadar tatlı gelmişti ki, çoktan daha fazlası için yanıp tutuşmaya başlamıştım.

Alt kata inen merdivenleri inmek üzereyken yanımdaki odadan Yekta'nın inlemesi duyuldu. Beren'e kustuğum öfkenin verdiği azıcık rahatlama, arkadaşımın acı çektiğini anlamamla tuzla buz oldu. Tedbiri elden bırakacak durumda olmadığımın farkında olsam da ayaklarımın Yekta'nın odasına ilerlemesini önleyemedim. Yekta'yı haftalardır görmemiştim. Onu hem çok özlemiştim hem yanında olmak istiyordum, burada olduğumun bilincinde olamayacak durumda olsa bile.

Kapının önüne geldiğimde bir an duraksadım. Bu sefer hissettiğim şey üzüntüden çok korkuydu. Ya Yekta dönüşürse? Ya bana saldırmaya kalkarsa? Neticede dönüşümün kaç günde tamamlandığıyla ilgili kesin bir kuram elde etmiş değildim. Sadece Duru'nun başına gelenler üzerinden bir varsayımda bulunabilirdim. Her an her şey olabilirdi, hazırlıklı olmalıydım.

Öte yandan Duru'nun yalnızca geceleri dönüştüğünü ve o şey tarafından gece saldırıya uğradığımızı es geçemezdim. Güneş henüz batmış değildi. Belki de bu, Yekta'yla hâlâ biraz vaktim olduğu anlamına geliyordu.

İhtiyatla elimi kapının koluna uzattım ve kapıyı yavaşça araladım. O sırada Yekta gözlerini sımsıkı yummuş, yumruklarını sıkmış, acısını kontrol altına almaya çalışıyordu. Sarı saçları terden sırılsıklamdı ki bu tuhaftı. Zira hava pek sıcak değildi ve arkadaşımın tişörtü yoktu.

Genç adama baktığımda bedeninin ne kadar değiştiğini görmezden gelmek çok zordu. Yekta hiçbir zaman cılız bir çocuk olmamıştı ama onu son gördüğümden beri vücudunun irileştiğini ve kaslarının belirginleştiğini söylemek yanlış olmazdı.

Kapının gıcırtı sesini duyan arkadaşım gözlerini yavaşça araladı ve bana baktı. Zümrüt yeşili gözleri benimkiyle buluşunca önce yüz hatları gerildi. Ardından sanki orada olduğumdan, hayal görmediğinden emin olmak ister gibi gözlerini kırpıştırdı.

"Bu gördüğüm rüyalardan biri mi yoksa gerçekten karşımda mısın?"

Yorgunluğuma rağmen gülümsedim ve tereddütle içeri girdim. "Gerçekten buradayım."

"Ama... Biz sandık ki..."

Başımı iki yana salladım. "Yaşamanın bir yolunu buldum."

"Ama nasıl?"

"Çok uzun hikâye. İyiyiz ya, önemli olan bu."

Yekta'nın dudakları titredi. "Buradan hemen gitmelisin," dedi telaş içinde. "Hatta hepiniz gitmelisiniz. Bir şey var, değişik bir hayvan. Bekle, insan mı demeliyim? Ne olduğunu bilmiyorum, daha önce böyle bir şey görmemiştim. Bize saldırdı ve biz... Ben... Beni ısırdı ve sanırım zehirledi ve sanırım öleceğim."

Ellerimi onu durdurmak ister gibi kaldırdım. "Neler yaşadığını biliyorum," dedim sakinleştirici bir ses tonu takınarak. "Kafanın ne kadar bulanmış olabileceğini de anlıyorum ama ölmeyeceksin, bana güven."

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin