29. Bölüm: "PANDORANIN KALBİ"

15.9K 1.3K 2K
                                    

Canlarım selamlar. Bölüme geçmeden önce yarın saat 13.00'te İzmir Kitap Fuarında olacağımı, 4 Kasımda yine aynı saatte İstanbul TÜYAP Kitap Fuarında olacağımı söylemek istiyorum. İmzama gelmek için kitabınızın olup olmaması şart değil, maksat tanışıp vakit geçirmek. Yalnızca sizleri bekletmemek için maalesef maksimum üç imzalamak zorundayım :') Bu yüzden lütfen fazla kitap taşıyıp yorulmayın. Bunun dışında dediğim gibi, imzalarımda herhangi bir kitap alma zorunluluğunuz yok. Lütfen hiççç utanmayın koşarak yanıma gelin ve sarılalım yoksa uçan tekmee (şaka) (belki de değil;;)))

Neyse bebekler, sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Biraz uzun ve KAOSLU bir bölüm oldu.

Bu arada aralarına bol bol yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz. Yorumlarınız yazma şevkimi arttırıyor resmen. Öpüldünüz!

BÖLÜM 29: "Pandora'nın Kalbi"

Elisa Yıldırım...

Oldukça rahat bir yatakta, tanıdık bir koku etrafımı sarmış halde uyandığımda kaç saattir uyuduğumdan bihaberdim. Bir yandan kalkmak istesem de henüz gözlerimi açmaya hazır değildim. Bedenim dinlenmesine rağmen hâlâ yorgun hissediyor, günlerce yorganlara sarılmayı arzuluyordum.

Sonra bilincim yavaş yavaş kontrolü eline aldı. Zihnimdeki dağınık yapboz parçaları birden tamamlandı ve irkilerek bu tanıdık kokunun Çınar'a ait olduğunu fark ettim. Neredeyse bir kabus görmüş gibi hızla dirseklerimden destek alıp doğrulduğumda Çınar'ın odasında, tek başıma olduğumu gördüm. Odası aynı hatırladığım gibiydi. Çarşaflar onun kokusunu içine hapsetmişti sanki. Öyle ki, eğilip yastığa burnumu bastırmamak için kendimi zor tuttum.

İçimde kabaran öfke, dişlerimi sertçe sıkmama neden oldu. Çınar'ın kafasına göre davranmasından, kararlarımı ezip geçmesinden bıkmıştım. Bir an yanımda olacağına söz verişi, sonrasında sözünü tutamayıp beni soğukkanlılıkla terk edişi ve sonra o kötü şeyleri hiç yaşamamışız gibi merhamet göstermesi beni çılgına çeviriyordu.

Üstümdeki yorganı tekmeleyerek yatağın ucuna fırlattım. Beni buraya kendi isteğim dışında getirmemiş olsaydı yatağını toplamayı bile düşünebilirdim ama o bana nezaket göstermiyorsa ben de ona göstermeyecektim.

Odayı terk edip alt kata inen merdivenlere geldiğimde Çınar salonda oturuyor, kitap okuyordu fakat bakışları o kadar dalgındı ki aklını tamamiyle kitaba verip vermediğinden emin olamadım. Koyu kahverengi saçları dağılmıştı ama bu asla pasaklı durmuyordu. Bir jilet kadar keskin yüz hatlarında kirli sakal göze çarpıyordu.

Ona bağırıp tüm keyfini kaçırmak istesem de yumruklarımı sıkıp hiçbir şey söylememekle ve yanından geçip sessizce koltuğa oturmakla yetindim. Kollarımı bir çocuk gibi göğsümün altında birleştirdim ve sesi tamamen kısık olan ancak görüntünün akıp gittiği televizyona gözlerimi diktim.

Çınar'ın bu süre zarfında göz ucuyla beni izlediğini görsem de kafamı çevirmeyince genç adam en sonunda derin bir nefes aldı. "Bana kızdın mı?"

Burnumdan alayla güldüm. "Neden kızayım ki? Sadece kafamı allak bullak ediyorsun. Ben daha kendi hislerimi çözemiyorken sen kendi karışıklığınla her şeyi daha da berbat ediyorsun." Gözlerimi onunkilere diktim. Yeşim rengi gözlerinde saf bir dikkat vardı. Kısılmış gözleri dudaklarımdan dökülen kelimeleri ilgiyle dinlediğinin göstergesiydi. "Bir karar verdin, Çınar. Beni bıraktın ve bu karara uy. Senin üç kuruşluk iyilik şovlarına ihtiyacım yok benim."

Derin bir nefes alırken bakışlarını kaçırdı. "İhtiyacın olduğu için yapmadım, Elisa," dedi yavaşça, kelimeleri özenle seçerek. "Sadece koltukta çok rahatsız görünüyordun."

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin