48. Bölüm: "VEDA"

9.2K 763 333
                                    

Dostlarım merhaba 🥹 Pandora'nın Kalbi'nin yeni bölümüyle sizlerleyim. İkinci kitabımızın final bölümüne çok az kaldı ve bu bölümden itibaren her bölüm nefes kesici bir olay bizleri bekliyor. Umarım severek okursunuz.

Ayrıca Salı gününden itibaren KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI serisinin ikinci kitabını Wattpad'e yüklemeye devam edeceğim ve sık sık bölüm yükleyerek finali orada paylaşacağım. Orada da görüşelim 🤍

 Orada da görüşelim 🤍

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Elisa Yıldırım ...

Geçici bir süreliğine olsun ya da olmasın, sevdiğim birinden ayrılma düşüncesi ölümden farksızdı. Bir insan ruhunu birine bağlamışken bedeninin ayrı düşmesine nasıl kahrolmazdı ki zaten?

Belki olayları fazla dramatikleştiriyor, dertsiz başıma dert açıyordum ama umurumda değildi. Söz konusu Çınar olduğunda daima çocuklaşacak, bir duygu selinden diğerine sürüklenecektim.

Duru ve Yekta'yı evde bıraktıktan sonra İdil ve Atalay'la birlikte Çınar'ın arabasına doluştuk. Çınar bizi eve bırakmak için ısrarcı olsa da otobüs terminaline bırakmasının yeteceğini söyledim. Hem ona iş çıkarmak istemiyordum hem de ailem Çınar'la tanışmaya henüz hazır mı emin olamıyordum. Önce onlarla konuşmam, Çınar'dan biraz bahsetmem gerekiyordu. Sonrasındaysa adım adım gitmeliydik.

Yol boyu Çınar'la el ele tutuştuk. Çok az konuştuk ama belki de hiç bu kadar fazla iletişim kurmamıştık.

Terminale geldiğimizde ve otobüsümüz nihayet geldiğinde İdil ve Atalay, Çınar'la vedalaştıktan sonra yerlerine kurulmak üzere otobüse bindiler. Diğer yolcular valizlerini yerleştirmek için telaşa düşmüşken ellerimi montumun cebine yerleştirdim. Bedenim şiddetle titriyordu ama bunun soğukla alakası yoktu.

Çınar'ın dudaklarında oluşan merhametli gülümseme gözlerindeki hüzünle tezat oluşturuyordu. Bu ikisinin farklılığı öyle şiddetliydi ki altında ezilmeden edemedim.

"Beni özleyecek misin?"

Sorusu burnumu kırıştırmama neden oldu. "Bilmem. Belki biraz özlerim."

Dişlerini göstererek sırıttıktan sonra kollarını iki yana açtı. "Bebeğim, gel buraya."

Dudaklarımda bir titreme oluşurken etrafı daha buğulu görmeye başladım. Ne ara bu kadar duygusal olmuştum? Ne ara bir insandan kısa bir süreliğine ayrılmak ruhumda böylesine şiddetli zelzeleler yaratıyor, kalbimin sıkışmasına neden oluyordu? Ne ara kendimi Çınar'sız düşünemez olmuştum?

Kendimi öne atıp başımı Çınar'ın göğsüne yasladım ve kollarımı sıkıca beline doladım. Kokusunu içime çekerken kendimi iri bedeninin yanında küçücük hissetsem de hiç bu kadar güvende olmadığımı düşünüyordum.

Çınar saçlarımın arasına bir öpücük kondururken derin bir nefes aldığını işittim. "Kendini sakın hırpalama," dedi. "En yakın zamanda yeniden görüşeceğiz ve o zamana kadar iletişim hâlinde kalacağız."

Bunları daha önce defalarca tekrarlasa da kırgınlıklarımı saramıyor, akmak için direnen gözyaşlarıma engel olamıyordum. Şimdiden yokluğunun yarattığı boşluk kalbimi eziyorken birkaç gün sonra ne yapacaktım?

Çevremde ne kadar insan olursa olsun, Çınar Aktunç olmadan daima yalnızdım.

"Biliyorum," dedim. "Ama yine de bir yolunu bulup yanıma gelmek için acele edersen itiraz etmem."

Başını arkaya yatırıp bir kahkaha attı. En az benim kadar üzgündü ama bir dağ gibi duruyor, yorgunluğunu olabildiğince benden gizlemeye çalışıyordu.

"Ailene yaşananları anlatman için daha uygun bir zaman olamazdı. Bu sırada ben de Aras meselesini halledeceğim." Burnunu benimkine sürttü. "Bu bir veda değil, Elisa."

Gülümsedim. "Bu bir veda değil."

Tekrar sarıldıktan sonra otobüse bindim. Ayaklarım hiç bu kadar geri geri gitmemişti, yaptığım şeyden hiç bu kadar nefret etmemiştim, hiç bu kadar birinin boynuna atlamak istememiştim.

Tek kişilik koltuğuma oturduğumda ve pencereden dışarı baktığımda Çınar orada durmuş, ellerini ceplerine sokmuştu ve dudaklarını yukarı kıvırarak beni izliyordu. Ben gidene kadar, hatta belki ben gittikten çok sonra bile orada öylece dikileceğinden adım kadar emin olarak ona baktım.

Mutlu olmalıydım. Nihayet evime dönüyordum, yaşıyordum, aileme kavuşacaktım.

Peki yüreğimdeki savaş neden hâlâ hüküm sürüyordu?

Ve neden ben bu savaşın kaybedeniymiş gibi hissediyordum?

Otobüs hareket ederken Çınar'a el salladım. O da bana karşılık verdi. Git gide uzaklaşırken bakışlarımı ondan bir an olsun bile ayırmadım, ayıramadım.

Her ne kadar aksini iddia edersek edelim, içimden bir ses bunun bir veda olduğunu kulağıma fısıldadı.

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin