16. Bölüm: "GÜNEŞ ÇEKİLİNCE"

14.8K 1.4K 1.9K
                                    

Hepinize iyi okumalar dostlarım. Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı lütfen unutmayın.

16. BÖLÜM: "GÜNEŞ ÇEKİLİNCE"

 BÖLÜM: "GÜNEŞ ÇEKİLİNCE"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Elisa Yıldırım...

"Ama gösterebilirim."

Çınar'ı anlamak her geçen saniye daha da güçleşirken korkunun yüreğimi zehirli bir sarmaşık gibi sarmasını önleyemedim. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktığında onu engelleyememiş, kafamdaki soru işaretleriyle öylece kalakalmış ve uzun dakikalar boyunca kendimi batmakta olan güneşe bakarken bulmuştum.

Çınar'ın aklında geçen tilkilerden şimdiden hiç hoşlanmamıştım.

Ormana karanlık egemen olur ve Ay tüm ihtişamıyla yükselirken stresten dudaklarımı kemiriyordum. Odamda beklemek tonlarca ağırlığın altında parçalara ayrılıyormuşum gibi hissetmeme neden olsa da aşağı inip Çınar'la yüzleşmeye bir türlü cesaret edemiyordum.

Bana göstereceği şey neydi? Neden hiçbir şey söylemeden çekip gitmişti? Neden esir tutulan kişi olmama rağmen kapana kısılmış kişinin Çınar olduğuyla ilgili garip bir hissiyata kapılıyordum?

Bir elimi enseme götürüp dakikalardır yaptığım gibi odada volta atmaktan vazgeçerek yatağa oturdum ancak sadece birkaç saniye bile daralmama neden olup tekrar ayağa kalkmama yetmişti. Kabul etmek istemesem de Çınar'ın haklı olduğunu, cehaletin salt bir mutluluk kaynağı olabileceğini aklımdan geçirmeye başlamıştım. Zihnimde sıralanmış sorular henüz cevaplanmamışken bu kadar boğucuysa önüme dizilen gerçeklerin beni yok edeceğinden korkmadan edemiyordum.

Pencereden dışarı bakarken geçmişteki hayatımı düşünmeden edemedim. Beni bekleyen dostlarımı, ailemi, gerçekleştirmek istediğim hayallerimi... Sahipken değerini bilmediğim her şeyi özlemle anıyordum. Meğer ailemle sohbet etmek ne büyük lüks, istediğin an özgürce sokağa çıkıp oradan oraya koşmak ne büyük lütufmuş.

Düşüncelerimi bıçak gibi bölen kapının vurulması ve ardından da yavaşça açılması oldu. Çınar'ın artık aşina olduğum siması açılan kapıdan göründü. Genç adam hiçbir açıklama yapmadan yalnızca, "Hazır mısın?" diye sordu.

Neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrim olmasa da sormaya tenezzül etmedim. İkimiz de bana hiçbir şey söylemeyeceğinin bilincindeydik. Öte yandan neye hazır olmam gerektiği, beni neyin beklediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu yüzden kalbim boğazımda bir yerde atarken sesssizliğimi koruyarak başımı hafifçe sallamakla yetindim.

Odadan çıkıp Çınar'a ilerlerken tek dayanağım genç adamın bana zarar vermeyeceğine ya da zarar görmeme müsaade etmeyeceğine dair enteresan inancımdı, hepsi bu.

Çınar merdivenleri inerken onu takip ettim. Kapıya doğru ilerlediğinde ve ayakkabılarını giymeye başladığında ona ayak uydurdum. İkimiz de bir çeşit sessizlik yemini içindeymişiz gibi davranıyorduk. Bu yemini bozmaya cesaretim yoktu.

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin