50. BÖLÜM: "KARANLIK KABUS"

10.4K 704 523
                                    

Bol bol yorum yapmayı lütfen unutmayın, yazma hevesimi arttırıyor ❤️

Çınar Aktunç...

Bana neler oluyordu bilmiyordum.

Çocukça ya da dramatik davranıyor olabilirdim fakat Elisa'nın yanımda olmadığı her an kendimi çok yalnız hissediyordum. Milyonlarca insanın arasında olabilirdim, bana değer verdiğinden emin olduğum dostlarımla sohbet ediyor olabilirdim, ailemle bir akşam yemeği yiyor olabilirdim ancak hiçbirinin önemi yoktu. Elisa yoksa kimsem yoktu.

Sık sık telefonla görüşmek, sesini duymak iyi geliyordu. Özlemim bir nebze de olsa diniyordu fakat yanımda olmasıyla asla aynı kefeye konamazdı. Bir an önce ailesiyle tanışmak ve güvenlerini kazanmak istiyordum. Böylece sevgilimi daha rahat görebilirdim fakat aceleci davranmanın bana fayda sağlamayacağının da bilincindeydim. Biraz zamana ihtiyaçları vardı. Tüm Türkiye kızlarının bir insanı ölüme terk ettiğini konuşurken karşılarına öylece çıkamazdım.

Sanki hissetmiş gibi telefonum Elisa tarafından çalınınca dudaklarıma bir tebessüm kondu. Sadece adını görmek bile mutluluğumun artmasına neden oluyordu.

Telefonu açar açmaz endişeli sesi kulaklarımı doldurdu. "Çınar," derken sesi titriyordu. "Ölmüş, saldırıya uğramış. Ben-"

"Elisa." Kalbim göğsümü öyle sert dövüyordu ki nefessiz kaldım. "Derin bir nefes al ve sakince neler olduğunu anlat. Seni anlamıyorum."

Hattın öteki ucundan titrek bir nefes sesi yükseldi. "Serkan," dedi korkuyla. "Serkan'ı tam kalbinden bıçaklamışlar. Hastaneye bile yetişemeden ölmüş."

Kaşlarım çatılırken bir an için duyduklarımı algılamakta güçlük çektim. Hemen ardından zihnim bir makine gibi hararetle çalışmaya başladı. Önce Serkan'ın yayınladığı video, ardından Aras'ın ortaya çıkışı ve en sonunda da vahşice işlenmiş bir cinayet... Bu zincirin birbirinden bağımsız olduğunu düşünmek için ya çok iyi niyetli olmak gerekiyordu ya da çok aptal.

Aras'ın itibarına ne kadar önem verdiğini, bu mesele ortaya çıkarsa başına gelebileceklerden ne kadar endişe ettiğini biliyordum. Ateşle oynuyordu ve böyle bir durumda işlerini berbat edebilecek her türlü engel onu deli gibi korkutuyordu.

Yaptıklarını herkese duyuracak ve onu hapse kadar sürükleyebilecek bir engel.

Serkan gibi bir engel.

"Çınar," dedi Elisa'nın sesi, soru sorar gibi. "Orada mısın? Çok endişeliyim. Bu bıçaklama olayı doğal mı sence? Birileri peşimizde falan mı?"

Direksiyonu tutan parmaklarım öyle sıkılaştı ki boğumları mermer gibi beyazladı. Şüphelerimi Elisa'yla paylaşmak istiyordum fakat o kadar korkmuştu ki daha fazla endişe aklını yitirmesine ve paranoya yapmasına sebep olabilirdi.

"Buradayım sevgilim," dedim onu sakinleştirmek için. "Merak etme, kimse peşimizde falan olamaz. Serkan'ın bir düşmanı vardır belki."

Başını şiddetle iki yana salladığını görür gibi oldum. "Serkan pisliğin tekiydi ancak birini öldürme potansiyeli olan insanlara bulaşacak kadar aklını yitirmiş değildi. Nabza göre şerbet vermeyi ve kime nasıl yaklaşacağını çok iyi bilirdi."

"Belki bir yan kesicilik olayıdır."

"Güpegündüz bıçaklanmış, hem de tam kalbinden. İtiraz etmeye bile vakti olmamış."

"Güzelim," derken sesimi sakin tutmaya çalıştım. "Biliyorum korkuyorsun ama merak etme, kimseye bir zararımız dokunmadı bizim. Eminim bu işin arkasında başka bir şey vardır. Ancak yine de tedbiri elden bırakmaya gelmez çünkü normal bir durumda değiliz. Geceleri dışarı çıkmamaya özen göster. Dışarı çıktığında da mutlaka yanında birkaç kişi olsun."

"Senin yanına gelsem olmaz mı? Sen olmayınca her yer tehlike kaynıyormuş gibi hissediyorum."

Yorgun ruh halime rağmen gülümsedim. Ailesinin yanında, merkezi konumda olan evindeydi ancak o şu anda dağın başında, yanımda olmayı arzuluyordu. Ben, nerede olursam olayım onsuz nasıl yalnız hissediyorsam o da ben olmadan asla güvende hissetmeyecekti.

"Sen de haklısın. Yanında benim gibi güçlü kuvvetli bir Tarzan varken kim tehlikeye düşer ki?"

"Domuz." Hakaretine rağmen gülümsediğini duyar gibiydim.

"Merak etme, her şey düzelecek. Upuzun bir hayat yaşayacağız. Seni ilgim ve sevgimle bunalttığım bir hayat." Dikiz aynamdaki ışık hareketliliği gözümü alınca kaşlarımı çattım. Tam arkamdaki araba selektör yapıyordu. Solumdan geçmesi için hızımı kestim ancak tam arkamda durmaya devam etti. "Çattık."

"Ne oldu?"

"Hiç," dedim. "Trafikteyim, seni yarım saate arasam olur mu?"

"Peki. Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

Telefonu kapayıp yanımdaki koltuğa fırlattıktan sonra bir elimi camdan dışarı çıkardım. Arkamdaki sürücüye geçmesini söyleyen hareket yapsam da asla hareket etmemeye yemin etmiş gibiydi.

Öfkeyle, "Ne yapıyor bu?" diye söylendim. Araba hareket ettiğinde ve tam yanımda durduğunda sürücü koltuğundaki adamı rahatça görebiliyordum artık. Oldukça ciddiydi, buz mavisi gözleri yola sabitlenmişti.

Tam geçip gideceğini düşünüyordum ki bana baktı. Dudaklarında beliren şeytani gülümseme en az bir buz kütlesi kadar sıcaktı. Kaşlarım çatılırken içimi bir huzursuzluk kapladı. Adam belinden bir şey çıkardığında önce ne olduğunu kavrayamadım.

Elindeki şeyi bana doğrulttuğundaysa namlunun ucundaydım.

Silahı görür görmez gazı kökledim. Ne olduğunu anlamamış, peşime kimin neden düştüğünü kavrayamamıştım fakat hayatta kalma içgüdüm çoktan kontrolümü ele geçirmişti ve daha ne yaptığımın farkında bile olmadan hamlelerimi sıralıyordum.

Adam arkamda kalmışken hızla torpido gözüne uzandım. Torpidoda bir silah olmalıydı, Noctivori denen şeylerle karşılaştığımızdan beri yanımda mutlaka bir silah taşırdım. Eğer ona ulaşırsam işim çok kolay olacaktı fakat bu kadar yüksek hızla, böyle dar bir yoldan giderken bir yandan direksiyonun kontrolünü kavramak diğer yandan da başka bir yere uzanmak çok zordu.

Üstelik arkamdaki adam da her geçen saniye daha da yaklaşıyordu.

Manevraları o kadar profesyoneldi ki kendimi bir kedi ordusu tarafından köşeye sıkıştırılmış zavallı bir fare gibi hissettim. Öfkeyle burnumdan solurken içimi bir nefret dalgası kasıp kavurdu. Bu pislik kimdi bilmiyordum ama onu mahvedecektim, er ya da geç.

Arkamdaki adam beni iyice sıkıştırdığında ondan kaçmak için direksiyonu kırmak zorunda kaldım.

Tam o an yolun ortasında duran kocaman bir kayaya çarptım.

Araba çarpmanın etkisiyle oradan oraya savrulurken dudaklarımdan bir çığlık koptu. Neler olduğunu kavrayamayacak kadar şaşkına uğramış ve korkmuştum.

Araba bir şeye takılıp yükseldi ve hemen ardından taklalar atmaya başladı. Bedenim savrulurken hiçbir şeye engel olamıyordum. Her şeyin kötü bir rüya olduğunu umarak gözlerimi sımsıkı yumduğumda başıma aldığım sert bir darbe zihnimin içinde şiddetli bir depreme sebep oldu. Hemen ardından dünya ufaldı, karardı ve en sonunda yok oldu.

-Bölüm Sonu-

PANDORA'NIN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin