26-)Lila

136 13 0
                                    

Bölümleri beğenirseniz ve yorum yaparsanız çoook seviniriiim, desteğinize ihtiyacım var🥺

Haftada iki bölüm paylaşmayı planlıyorum. Pazartesi ve cuma günleri.

Keyifli okumalarrr

26.Bölüm;

"Dicle bi' dur Allah aşkına!" Çekiştirdiği kolumu çekip olduğum yerde durdum. Giriş kapısının önüne kadar beni sürüklemişti resmen. Daha anlayıp dinlemeden tepki veriyordu. Konuşmama bile müsaade etmiyordu.

Durdu ve ne yaptığının farkına vararak "Kusura bakma ya" dedi mahcupça. "Ben heyecanlanınca ne yaptığımın farkına varamıyorum. Abarttım dimi biraz?" Ellerini hızlı hızlı sallayarak sıcak basan yüzünü serinletmeye çalıştı. "Cüzdanımı almayı bile unuttum. Ben çantamı ve arabanın anahtarını alayım, sen de o zamana kadar alacaklarını al, burada buluşuruz."

Bir şey dememi beklemeden içinde bastırmaya çalıştığı heyecanla içeriye girdi. Yine konuşmama müsaade etmemişti.

Odaya gidip çantamı aldım. Kıyafet almam lazımdı. Onu normal bir yere ikna edebilirdim. Geri döndüğümde Dicle arabanın anahtarını parmağında çeviriyordu. Beni görünce "Hadi gidelim" diyerek kapıyı açıp bahçeye çıktı.

"Dicle!" diye seslendim arkasından.

Sadece başını çevirip bana baktı. Yürümeye devam ediyordu.

Yanına yaklaşırken "Sinan'ın bana edeceği itiraf ne?" diye sordum. Sinan beni yemeğe davet etmediği için, edeceği itirafı da öğrenemeyecektim. Sorsam cesaret edemediği için konuyu hızlıca kapatmaya çalışabilirdi. E ben de meraktan çatlardım. Duymadan ölürsem içim hiç rahat etmezdi.

"Sinan söyleyecek ya?" dedi. Eliyle ağzına fermuar çeker gibi yaptı. "Valla ben bir şey söyleyemeyeceğim. Artık yemekte öğrenirsin." Gece mavisi arabasının kilidini açtı. "Ha bu arada, sana tavsiyem soğuk su alman. İhtiyacın olacak gibi!"

Şoför koltuğuna oturacağı sırada "Sinan'a yemek teklifi yapan bendim." dedim.

Durdu ve arabanın içerisine attığı tek ayağı ile bana baktı. Mavi gözleri dediklerimi anladığı an irileşti. Bakışları aniden değişmiş, heyecanı toz gibi yok olmuştu. Yüzüne vuran güneşten dolayı gözlerini bu sefer kısmak zorunda kalmıştı. "Ne dedin?" diye sordu, panikle. Duymuştu ama duyduklarından emin olamadığı için sözlerimi tekrar etmemi istiyordu. "Ne dedin ne dedin?!"

"Yemek teklifini yapan bendim." dedim tekrardan. "Sinan'ı ben aradım ve yemek yiyelim mi diye sordum. O da kabul etti. Yani o beni aramadı, ben onu aradım."

Dudakları bir tutam açıldı ve ağırca yutkundu. Söylediği kelimelerin pişmanlığını yaşıyor olmalıydı. Yüzünden pişmanlık akıyordu. Artık her şey için çok geçti. Ben bunu duymuştum ve öğrenene kadar başlarının etini yiyebilirdim.

"Sinan bana neyi itiraf edecekti?"

Çaresizce dudaklarını birbirine bastırdı. "Ben söyleyemem ki" dedi. "Ya lütfen benim söylediğimi söyleme. Vallaha beni öldürür." Arabadan ayrılıp yanıma geldi. "Zamanı geldiğinde o sana söyleyecektir. Gerekirse sana söylemesi için başının etini yerim ama ben söyleyemem, o söyleyebilir ancak." Ellerimi tuttu. Dolan gözleriyle "Lütfen bir şeyler ima ettiğimi ona söyleme. Geçen de bana kızmıştı. Ama bu sefer gerçekten bilmiyordum. Yemek dediğin için benim kafam direkt onu anladı." Merakla gözlerime baktı. "Söylemeyeceksin dimi?"

Dicle'nin korkusu gözlerinden okunuyordu. Bu kadar korkutacak ne vardı bilmiyordum ama üzerine gitmemeye karar verdim. Elinde sonunda duyacaktım itirafı. Duyamayacağımı anlarsam direkt olarak Dicle'nin yanına gider, söyletene kadar da bırakmazdım.

LİLA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin