Bölümleri beğenirseniz ve hikaye hakkında yorum yaparsanız çok sevinirim, desteğinize ihtiyacım var💜39.Bölüm;
"İrtiza Bey, bu Lila." dedi Poyraz lafa atlayarak. Beni Lila olarak tanıtmasına mı şaşırayım, yoksa karşımdaki adama mı şaşırayım tam karar verememiştim. Bana döndü ve cümlenin içerisindeki kelimelerin yerini oynatarak, "Lila, bu da İrtiza Bey" dedi.
Karşımda gördüğüm adam İrtiza Bey olamazdı. Mümkünatı yoktu. Ben bu adamı tanıyordum. Kendisi dışında herkesten sakladığı bir tarafı daha mı vardı?
"Hah..." dedim, sessizce. Gözlerimi karşımdaki kişiden çekemiyordum. Ne yapacağımı da bilemiyordum.
"Şaşırdığını biliyorum Lila." dedi, koltukta oldukça rahat bir halde otururken. Bunun öncesinde de benim adımın Lila olduğunu biliyordu, hatta bilerek bana böyle seslenmek istediğini söylemişti. Ama ben onun İrtiza olduğunu bilmiyordum. Eliyle masanın diğer tarafındaki tekli koltukları gösterdi. "Oturun hadi."
Poyraz başıyla işaret edip koltuklardan birisine oturdu. Ben hala ayakta dikiliyordum.
"Siz..." Gözlerimi ondan alamıyordum. Bu hiç beklemediğim bir şeydi. "Gerçekten İrtiza denilen kişi misiniz?"
Tebessüm etti. "Beklemiyordun değil mi?" Beklemiyordum. Kardeşinden beklerdim ama Haluk hocadan beklemezdim. Sinan'dan beklerdim ama babasından beklemezdim. Onu sadece diş hocam olarak tanıyordum, fazlasını değil. Şimdi ise tamamen başka bir isimle görüyordum. Kimsenin bilmediği, Esad'ın bile tanımadığı İrtiza'yı.
"Otur hadi." dedi tekrardan. Boşta dikilen vücudumu hareket ettirip koltuğa bıraktım. Kısa bir an Poyraz'a baktım. Başını omzuna doğru eğmiş bana bakıyordu.
"İyi misin?" diye sordu.
Belli belirsiz başımı salladım. Poyraz'ı koruyup kollayan kişi Haluk hocaydı. Kardeşinin çocuğunu kardeşinden korumuştu. Esad ne kadar kötüyse Haluk hoca o kadar iyiydi. Aynı anne babadan gelseler de böyle zıtlıklar olabiliyordu.
"İsmet bir bardak su getirsene." Haluk hocanın konuşması ile tekrar ona döndüm. Masanın üzerindeki siyah kablolu telefondan konuşma yapıyordu. "Tamam bekliyorum." Telefonu kapattı. Gözleri gözlerimle buluştu. "İyi misin?"
"Oğlunuz biliyor mu?" diye sordum merakla. Sinan, İrtiza'nın kim olduğunu söylememişti. O da bilmiyordu. Ya da bana yalan söylemişti, yine.
Başını iki yana salladı. İçime bir su serpildi. Rahat nefes aldım. Sanki hiç yalan söylememiş gibi mutlu oldum. "Onun haberi yoktu. Kimsenin haberi yoktu." Kapı açıldı. Gülümseyen amca bardağı önüme bıraktı.
"Teşekkür ederim." dedim.
"Afiyet olsun." dedi, tebessüm ederek. Başka bir istek var mı diye Haluk hocaya baktı. Olmadığını anladığında odadan çıktı.
"Benimle neden görüşmek istediniz?" diye sordum bu sefer. Soracak çok fazla sorum vardı ama vaktim var mıydı ondan emin değildim.
"Poyraz bir süredir senden bahsediyor. Esad'ın işleriyle ilgili fazla zarar gördüğünü söyledi. Fazla ileri gidiyormuşsun."
Gözlerim Poyraz'ı buldu. Beni şikayet mi etmişti? "Bakma öyle." dedi. Gözlerini kaçırdı.
Tekrar Haluk hocaya döndüm. "Nasıl fazla ileri gidiyormuşum?" diye sordum, merakla.
Haluk hoca sıkıntılı bir nefes verdi. Dirseklerini masaya yaslayıp öne doğru eğildi. "Kızım sen yaşadıklarından ders almaz mısın?" diye sordu, sert sesiyle. Sesindeki tonlama azarlama cinsindendi. "Başına o kadar şey gelmiş hala nasıl o adamın yanında durabiliyorsun?" O adam diye bahsettiği kişi Esad'dı. "Canına mı susadın da hala buralardasın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLA | TAMAMLANDI
RomanceGözlerimi, uzun zamandır boş olan belli bir süredir kendi varlığımla doldurduğum eski, demirleri paslanmış otobüs durağında gezdirdim. Durakta oturan takım elbiseli adam huzursuzca etrafına bakınıyordu. Otobüs beklemiyordu, birini arıyordu. Çok geçm...