Bölümü beğenirseniz ve yorum yaparsanız çook mutlu olurum. Desteğinize ihtiyacım var💜
27.Bölüm;
Bugün yaşanılanlara rüya diye tabir etmek istesem de artık kabus olduğunu görebiliyordum. İnsan kendi canından vazgeçebilir miydi? Kim için vazgeçiyordu peki? Kendisi için mi, bir başkası için mi? Ya da kendi isteğiyle almadığı bir canı, kendi isteğiyle mi verecekti?
Ölüm iki taraflı bir yol sunar bize. Tercihlerini de bize bırakır. Eğer yaşadıkların ve yaşayacakların için dirayetli olur ve istenilenleri yerine getirirsen, o yolun sonu güzelliklere çıkar. Gerçek gibi odaklandığın dünyanın, diğer hayatında nasıl bir yalandan ibaret olduğunu görürsün. Ahirette gördüğün güzellikler karşısında yaşadığın acıların değdiğini düşünürsün. Gerçek mutluluk işte o an damağına tatlı bir his sunar. Hiçbir zaman hissedemediğin o tatlı his, sonsuza kadar eşlik eder.
Diğer yol ise tamamen karanlıktan ibarettir. İstenilenleri ve sana emanet edilenleri gerektiği gibi bakamadığın, kullanma kılavuzu olduğu halde kafana göre davrandığın bir dünyanın sonucudur. O yol soldadır. Oraya atılan ilk adımdan itibaren insanın yüreği daralır, geçmişte yaşadıkları acılar şimdikinin yanında bir tüy misalidir. O an anlaşılır yapılan hatalar, o an anlaşılır söylenen doğrular. Ama bunlar için hepsi geçtir. Onlar bir daha önceki dünyaya gidemeyecektir. O sıcak ateşi her zerreleri hissedecektir.
Bunları umursamayıp gerçekten her şeyden vazgeçilebilir miydi?
Bu gençte tam olarak hayatının hatasını yapmak üzereydi. Affı olmayan sol yola girmek üzereydi. İntihar etmek üzereydi.
Ve ben de bunu engellemek zorundayım. Göz göre göre birisini o ateşli yola girmesine izin veremezdim. Bu cesareti sadece ben gösterebiliyordum, diğer insanlar oldukları yere sinmiş, dehşet gözlerle gence bakıyordu. Kimse onu durdurmak için uğraşmıyordu. Buna Sinan'da dahildi. O kadar çok korkmuştu ki yerinden kıpırdayamadan, yaşlı gözlerle oğlana bakmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Belimi sıkı sıkı tutan ellerin arasından kurtuldum. Artık tam olarak o çocuğa karşı dönebilmiştim. Dalgalı saçları arasından koyu renk gözlerini gördüm. Kıpkırmızı olmuştu. Ağlamaktan şişen gözlerinin altında yatan yorgunluk buradan bile hissediliyordu. Evet yorgundu, çaresizdi, tükenmiş gibiydi, bunu bedenine bakınca bile anlayabilirdim. Ama çaresizliğin içerisinden bulduğu aciz olan çare, intihar da olmamalıydı. Her şey atladığı an bitmeyecekti, işte o zaman gerçek çaresizlik başlayacaktı, bunun farkında değildi.
İnsanlar çığlık çığlığa ne yapacağını şaşırmışken adımlarımı ağır ağır o çocuğa doğru attım. Her şeyin bir çözümü vardı. Her derdin bir devası vardı. Derdi veren Allah, dermanını da vermiş olmalıydı. Evet zor bir dönemden geçiyor olabilirdi, ama ölmekle kurtulmuş olamayacaktı ki. Asıl naneyi o zaman yiyecekti.
"Yaklaşma!" dedi öfkeli sesiyle. Gözü dönmüş bir halde bana bakıyor, atacağım adımları bir bir takip ediyordu. Kızaran gözlerini etraftaki insanlarla buluşturdu. "Kimse yaklaşmasın!" diye bağırdı.
"Atlayacak mısın?" diye sordum. Sesimi her ne kadar soğuk çıkarmak istesem de içimdeki korku beni geriyordu. Şimdi ters tepki yapar da atar kendini diye çok korkuyordum. "Neden burada atlayıp hem bizi hem de mekan sahiplerini zora sokuyorsun? Git sessiz sakin bir yerde atla."
Muhtemelen ne halt ettiğimi anlamayan ve çocuğa yer tavsiyesi ettiğimi Sinan duymuştu. "Lila!" diye baskın sesiyle beni uyarmak istedi. Omzumun üzerinden kısa bir bakış attım. Vücudu çözülemese de dili çözülmüştü. Olduğu yerden kaşlarını çatmış bana bakıyor, ara sıra önümdeki çocuğa gözleri kayıyordu. Ne yapılacağını biliyorsa orada dikilmeyip bana yardımcı olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLA | TAMAMLANDI
RomanceGözlerimi, uzun zamandır boş olan belli bir süredir kendi varlığımla doldurduğum eski, demirleri paslanmış otobüs durağında gezdirdim. Durakta oturan takım elbiseli adam huzursuzca etrafına bakınıyordu. Otobüs beklemiyordu, birini arıyordu. Çok geçm...