Bölümleri beğenmeyi ve varlığınızı belli etmeyi unutmayıın♥️
37.Bölüm;
Savaş ölmüştü, öldürülmüştü.
Hem de çok cani bir şekilde, evinin bahçesinde öldürülmüştü. Kollarından, vücudundan, bacaklarından ve birçok yerinden mermi çıkartılmıştı. Onu kim öldürdüyse büyük bir kinle öldürdüğü belliydi. Kimin yaptığı hakkında ise en ufak ipucu yoktu.
"İrtiza olabilir mi?" diye lafa atladı Hamit amca. Savaş'ın ölümü umurunda değildi ama kimin yaptığını merak ediyordu.
Mekan artık yoktu. Polisler orayı imha etmişti. Tüm kötülüklerin barındığı mekan artık koca bir yığından ibaretti. Tüm uyuşturucular ele geçirilmişti. Esad'ı üç gün gözaltında tuttuktan sonra adli kontrol şartı ile serbest bıraktıklarını öğrenmiştim. Ayak bileğinde takılı olan kelepçe yüzünden her yere gidemiyordu, takip ediliyordu. Bu yüzden bir süre evde kalma kararı aldığını söylemişlerdi.
"Sanmıyorum, o böyle yöntemler kullanmaz." dedi Selçuk abi, İrtiza'yı tanımadığı halde.
Annemden çıktıktan sonra Dicle'nin evine gelmiştim. Sinan ve Esad hariç herkes buradaydı. Henüz Sinan'ın neden burada olmadığını soramamıştım. Büyük ihtimal üşüttüğü için gelmek istememişti. Gerçi bir hafta içerisinde iyileşmiş olması lazımdı ama, belki de kendini iyi hissetmiyordu.
Esad'da malum bileğindeki kelepçe yüzünden her yere gidemiyordu. O yüzden şu an aramızda değildi.
Dicle koltuğun kol koyma yerine otururken, "Başka birisi var bu işin içinde." dedi. Geldiğimden beridir dalgın ve durgundu. Agresif davranıyordu. Poyraz'la bile konuşmamıştı.
"Orası kesin." dedi Poyraz. Ara sıra Dicle'ye bakıyordu ama karşılık alamıyordu. Gözlerini Dicle'den çekti. "İşini bilen birisi olmalı. Hiçbir kamera kaydına yakalanmadan, delil bırakmadan ayrılmış. Silah konusunda deneyimli birisi."
"Orası net zaten," dedi Selçuk abi. "Sokaktan geçen birisinin öldürecek hali yok. Belli ki bununla bir derdi vardı." Sıkıntılı bir iç çekti. "Havuz adamın kanından kırmızıya boyanmış amına koyayım." Sigara yaktı, bu süre içerisinde etraf sessizleşmişti. "Nasıl bir kan varsa ibnede. Ayrıca iris çiçeğinin anlamı..."
Ölümdü.
Savaş mermiler içerisinde kaldıktan sonra havuzun içerisine atılmıştı ya da düşmüştü. Havuzun içerisi tamamen iris çiçekleriyle kaplıydı. Planlanmış bir şekilde öldürüldüğü barizdi. Bana göre hak ettiği şekilde ölmüştü. Her ne kadar vahşice katledilse de bu sonu hak etmişti.
Kollarımı göğsümde bağladım. "Önümüzde yeni bir tehlike mi var yani?" diye sordum, merakla. Bir bu eksikti. Biri bitmeden diğeri başlıyordu.
Poyraz başını belli belirsiz salladı. "Orası belli değil. Yapan her kimse bizimle bir derdi var mı öğrenmemiz lazım." dedi, sıkıntıyla. Başını geriye doğru atarak kafasını koltuğa yasladı. "Mustafa ile aynı yöntemle öldürülmüş. Yüksek ihtimal aynı kişiler yaptı."
Tufan amca camın köşesinde sessizce oturuyor, konu ile ilgili hiçbir şey söylemiyordu. Anlatılanları dinliyor, hak verdiği konularda başını ağır ağır sallamakla yetiniyordu. Zaten pek konuşan birisi değildi.
Dicle oturduğu yerden kıpırdandı. "Sen ne düşünüyorsun Eliz?" diye sordu.
Başımı kaldırıp Dicle'ye baktım. Gözlerini kısmış, meraksız bir tonlamayla sormuştu. Gözlerindeki ifade beni rahatsız etse de, "Ne düşünebilirim ki?" diye sordum. Düşünebileceğim hiçbir şey yoktu. Yıllarca onların arasında yaşayan birisi değildim. Buraya geleli birkaç ay olmuştu, fazla bilgi sahibi değildim. Neden bana öyle bakıyordu? Bir süre etraflar da görünmedim diye beni mi suçluyordu?! Ben ne alakaydım yani?! "Hiçbir şey düşünmüyorum. Korkutucu sadece. Umarım bize bulaşmazlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLA | TAMAMLANDI
RomanceGözlerimi, uzun zamandır boş olan belli bir süredir kendi varlığımla doldurduğum eski, demirleri paslanmış otobüs durağında gezdirdim. Durakta oturan takım elbiseli adam huzursuzca etrafına bakınıyordu. Otobüs beklemiyordu, birini arıyordu. Çok geçm...