Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayıın, iyi okumalar💜34. Bölüm;
Telefondaki polis memuruna her şeyi anlatmıştım. Tek bir sıkıntı vardı o da mekanın adresini bilmiyor oluşumdu. Bu anlattıklarımın arasında en önemli meseleydi.
"Hanımefendi eğer adresi tam olarak söylemezseniz, elimizden bir şey gelmez. Aslı olmayan ihbarlara da araç gönderemiyoruz. Adresi öğrendiğiniz zaman tekrar ihbar edin lütfen."
"Ama-"diye itiraz edecektim ki.
"Hattı meşgul etmeyin lütfen." dedi. Ardından telefonun kapandığına dair bir ses duydum.
Sinirden duvarları yumruklamak istiyordum! Her şeyi anlatmıştım ya, her şeyi! Oranın nasıl bir yer olduğunu, silahların kitaplar arasında saklandığını, şu anda uyuşturucu sayımını yaptıklarını, nerelerde anlaşma yaptıklarını, bildiğim her şeyi anlatmıştım!
Mekanında yerini anlatmaya çalışmıştım. İstanbul'un çıkışına yakın olduğunu, sürekli sağ tarafa döndüğümüzü ve sahilde bir yerde olduğunu. Kimsenin bilmediği bir yer olduğunu söylemiştim. Ama adresi tam olarak bilmediğim için hiçbir şey yapmayacaklardı! Sıktığım dişlerimin arasından bir küfür savurdum. Bütün cesaretimi yerle bir etmişlerdi resmen. Boşuna mı aramıştım şimdi ben? Elime çok güzel bir fırsat geçmişti ama onu da kullanmayı becerememiştim.
Öfkeden ya da uyuşturucunun etkisinden dolayı titreyen parmaklarımı sinirle saçlarımın arasından geçirim. Esad denen şerefsiz beni gördüğünde ne yapacaktı? Farklı farklı uyuşturucular mı vermeye devam edecekti? Yoksa direkt silahı başıma dayayacak ve tetiğe mi basacaktı?
Derin bir nefes verdim. Bu anlaşmayı kabul etmem tamamen aptallıktı. Hangi akılla kabul etmiştim ki?! Yaşamak mı istiyordum, ölmekten beter olmuştum! Nefes almak bile zor geliyordu artık. Yemediğim bir uyuşturucu kalmıştı. Onunda âlâsını yemiştim.
Ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafa bakınıyordum ki kapının önünde beni izleyen Poyraz'la göz göze geldim. Kaşlarım istemsizce havaya kalkmıştı. Onu görmeyi beklemiyordum.
Tüm yaptıklarımı görmemesini umut ederek "Poyraz?" diyebildim. Sorgulayıcı bir şekilde bana bakıyordu. Umarım hiçbir şeyi duymamıştı. Sonuç olarak onun babasını şikayet etmiştim. Tabii o adamı babası olarak görmediğini biliyordum ama belki kanı depreşir ve acıyası gelirdi. Rahat bir hal almaya çalışarak "Neden orada duruyorsun, gelsene içeriye?" diye devam ettim.
Bu rahat hareketime karşı başını yana doğru eğdi, bakışları kısa bir an elimdeki telefonda duraksadı. İçimi kaplayan huzursuzlukla beraber ne yapacağımı düşünmeye başladım. Telefonu avucumun içerisine saklamaya çalıştım. Öyle bir bakıyordu ki bu bakışları altında her şeyi itiraf edebilirdim. Başını çevirip koridoru kısa bir an kontrol ettikten sonra içeriye girdi ve kapıyı kapattı.
Yanıma doğru gelirken "Eliz..." dedi. Aslında burada baş başaydık. İsmimi kullanabilirdi. Gerçi bu ismi Poyraz bana takmıştı. Kafasına estiğinde hep bu ismi söylerdi. Bu yüzden garipsememem lazımdı. "Geçmiş olsun demeye gelmiştim."
Konuşmasından dolayı aramızda mesafelerin olduğunu hissediyordum. Trip mi atıyordu bana, anlayamamıştım. Normalde olsa telaşla gelir, neler olduğunu anlamaya çalışırdı. Bu işi kuru bir geçmiş olsunla geçiştirmezdi. Soğuk davranıyordu.
Yanıma geldiğinde hiç beklemeden avucumun içine hapsettiğim telefonu bir tutuşta aldı. Görmüştü. Aradığımı kesin görmüştü. Yoksa avucumun içinde sakladığım ve görmemesi için uğraştığım telefonu katiyen göremezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLA | TAMAMLANDI
RomanceGözlerimi, uzun zamandır boş olan belli bir süredir kendi varlığımla doldurduğum eski, demirleri paslanmış otobüs durağında gezdirdim. Durakta oturan takım elbiseli adam huzursuzca etrafına bakınıyordu. Otobüs beklemiyordu, birini arıyordu. Çok geçm...