31-)Lila

155 10 5
                                    

Sizden ricam bölümleri beğenmeniz ve hikayeye destek olmanız. Yazıyorum ve haliyle birçok kişiye ulaşmasını istiyorum. Bence fazla bir istek değil🥺

Okuduğunuz için teşekkür ederim, sağlıcakla kalın💜

31.Bölüm;

Gözlerindeki ifade sayesinde ona daha çok bağlanıyordum. İçtenlikle bana bakan gözlerini nasıl tanıyamamıştım ben? Bu gözleri nasıl unutmuştum? Hiç mi aklıma gelmemişti siyahlarının parlaklığı, hayran olunası kirpikleri? Ve o silik çilleri...

Onu hatırladığımı söylediğim an içinde tuttuğu kelimeleri bana dökmeye başlamıştı. Yıllardır akıtmayı istediği cümleler bir bir kulağıma nüfuz etmeye başlamıştı. Benden hoşlandığını, beni sevdiğini, beni korumak istediğini, onun emaneti olduğumu dile getirmişti.

Sinan'ı seviyordum. O da beni seviyordu. Bu duygular hemen hissedilmemişti. Bu sevgi küçüklükte ufak bir tohumken, onun içinde filizlenmişti. Yıllarca o filizi kendi sevgisiyle büyütmüştü. Ağaç olmasını sağlamıştı.

Benim içimdeyse ona tekrar kapılmak nasip olmuştu. Onu başlarda hatırlamasam da bir kez daha ona karşı hislerim yenilmişti. Kader bizi tekrar bir araya getirmişti.

Kollarım onun geriye çekilmesiyle birlikte aşağıya doğru indi.

İşaret parmağını hafifçe burnuma vurup "Hadi bakalım." dedi. "Kahvaltımızı yapalım. Sonra da tavukların yanına inelim."

Tavuklar... Doğru, onlarında karınlarını doyurması lazım.

💜

Kahvaltımızı bir güzel yaptıktan sonra çiftliğe gitmek için hazırlanmaya başladık. Sinan giyinmem için Selime teyzenin çiçekli şalvarını ve saksı mavisi bluzunu vermişti. Benim kıyafetlerimin orası için uygun olmadığını söylemişti. Bunlarla daha rahat hissedeceğimi dile getirmişti.

Aynadan kendime baktım. Daha önce hiç böyle giyinmediğim için garip karşılamıştım. İçinde bulunduğum kıyafetler gerçekten çok rahattı. Dicle gibi bir o yana bir bu yana zıplayasım gelmişti.

Saçlarımı ördükten sonra odadan çıktım. Kapının önünde ayakkabılarını giyinen Sinan'ı görünce kahkaha atmaya başladım. Bu ne haldi böyle?!

Kahkahalarımı duyunca eğildiği yerden bana baktı. Üzerimdeki kıyafetlere göz gezdirdikten sonra yüzüme baktı. Ama ben gülmekten başka bir şey yapamıyordum. Kafasına bir de kasket mi takmıştı?! Her gün takım elbise giyinen Sinan Aydoğan, artık Sinan Ağa olmuştu.

"Gülme Lila" dedi ciddi bir ifadeyle. "Zaten moralim bozuk."

Gülüşümü durdurmaya çalışırken "Neden ya?" diye sordum. Üzerini şöyle bir süzdüm. Siyah şalvar gibi bir şey giymişti. İçinde uzun kollu beyaz bir tişört, onunda üzerinde siyah kısa kollu yelek vardı. Kafasında da siyah kasket. "Çok yakışmış bence."

Ayakkabılarını giydikten sonra ayağa kalktı. "He canım he." dedi. Huysuzca şalvarına baktı. "Şuna bak kısa oldu. Ayrıca hiç rahat değil."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülme Lila, gülme! Paçalarını sıvamış gibi görünüyordu. "Rahatsız olduysan çıkarsana? Eşofman getirmedin mi hiç?"

İstemsizce "Getirdim ama" dedi ve tekrar şalvarına baktı. "Seninle aynı olmak istiyorum." Ofladı ve giyindiği ayakkabılarını çıkarttı. "En iyisi altımda eşofman giyeyim. Yoksa böyle iş falan yapamayacağım."

O huysuzlana huysuzlana odasına çıkarken, gülmeye devam ediyordum. Çok komik görünüyordu.

💜

LİLA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin