Oy ve yorum
•••"Ya hayır! O unu öyle dökersen topaklanır onu öyle kyaaak bak sen!"
Tabak kırılma sesi, bağırışlar, vurma sesleri, ağlama, arada sırada gülme ve nicesi.
Üst kattan hatta üst katın son odasında bile başımın iki belasının mutfakta birbirini yediklerini duyabiliyor ama tanık olmamak için hala yataktan çıkmıyordum. Belki de enerjilerini bu şekilde atar ve tekrar uyurlardı? Evet. Evet bu olasılığı sevdim.
Daha doğrusu buna muhtacım...
Sese gelebilen bir insan hele ki bağrışmaya gelebilen bir insan değildim hiçbir zaman. Sakinlikten yana işini yapan ve minimum düzeyde efor sarf eden biri olarak bunlar... Ah. Herneyse. Ne diye konuşuyorum ki? En iyisi dua etmek.
.
.
.Sanırım tanrı beni seviyor.
Koltuğun ortasında uyuyakalmış ikiliye baktım. Kahverengi koltukta Jeongin top haline gelmiş lily ise kolunu onun üstüne sararak ona sarılmıştı. Manyak tatlı duruyorlardı şu an. Bu hallerine gülümsedim ve ses yapmaya çalışarak tezgaha yaklaştım. Etraf mahvolmuş her yer her yere girmişti. Undan tezgahın siyah mermeri bile görünmüyordu. Kullanılmış kaplar ve yere düşmüş yumurta ise...
Sakin ol Hyunjin. Onlar daha küçük. Senden büyükler, muhtemelen lilyde büyük ama hayır. Küçükler. Sakin olalım.
Bu düşünceyle kullanılmış kabı aldım ve yerdeki yumurtayı koydum. Yeri de deterjanlı bezle iki defa silmiş ve olabilecek o kötü kokunun var olmamasını sağladım. Şimdiyse...
Kolları sıvama vaktiydi.
Bana gerekli olan tezgah kısmını sildim ve buzdolabını açıp malzemeleri çıkardım. Dikkatli bakacak olursam pankek yapmaya çalıştıklarını anlayabiliyordum. Hatta muhtemelen küçük olanlardan yapmak istemişlerdi. Şu yeni trend olandan.
Ah. Tamam sıkıntı yok. Bende merak ediyordum. Evet. İyi düşünelim ve yapmaya başlayalım.
Önüme tek temiz kalan kabı alıp ezbere olduğum pankek tarifini uygulamaya başladım. Sonuçta pankek pankekti. Sadece boyutu küçük olacaktı yani tarife bakmaya gerek yoktu. Yumurtaları kırdım sütü ekledim, birkaç malzeme ve işlem sonrasında işte hazırdı. Hemen tavayı ocağa koydum ve ısınması için altını açtım. O ısınırken etrafı toplamaktı amacım ve onda da başarılı oldum. Her ne kadar zor olsa da ses çıkarmadan halletmeyi başarmış ve iki miniği uyandırmadan mutfağımı eski haline sokmuştum. Şimdi pankeklerimi pişirip süsleme vaktiydi. Umarım o zamana kadar uyanmazlardı çünkü sürpriz-
Kapı zili.
Dişlerimi sıkıp havaya sinirle yumruk attım. Canım çıkmıştı uyandırmamak için. Herşey boşa gitmiş gibi hissederek kapıya yürüdüm. Yüzümde ise bıkkınlık vardı. Kim gelmiş olursa olsun cidden-
"Seungmin? Sen tatile gitmeyecek miydin? Hem o bavulda ne- ah tabi izine gerek yok sen öyle hemen gir içeri evet evet."
Ne olduğunu söylemeden içeri giren arkadaşım yine izin istemeden bavulunu vestiyere koyup üstündeki hırkayı askıya astı. Dişlerim sıkmaktan kırılmak üzereyken bana dönmüş ve gelsene dercesine bana bakıp içeri geçmişti.
Pardon?
Hah.
"Kim Seungmin bana açıklama yapman için üç saniyen var çünkü zamansız şeylerden nefret ederim biliyorsun dur gerçi tamam pankek yapışmaması için iyi bir seçenek ola- onu boşver niye geldin sen?" Elindeki kapı tutup bana bakmasını sağladım. Gelir gelmez mutfağı görünce iş yapmaya başlamıştı. Ah cidden. Anlıyorum. Evet. İşkoliksin, bir şey yapmadan duramıyorsun ama bunun da bir sınırı olmalı.
"Chan'la tartıştık. Bir süre sende kalacağım."
Tuttuğum elini kurtarıp pankek hamurunu koymaya başlarken mal gibi kaldım. Çok sakindi. Gerçekten çok sakindi ve bu birazda korkutucuydu. Kim bilir neler yaşamıştı Chan'lada buraya gelmişti. Muhtemelen çok büyüktü. Çünkü Seungmin sekiz yıllık arkadaşlığımızda sadece iki kere gelmişti kalmaya. İkisinde de durumlar pek normal değildi maalesef.
"Senin yanındayım." Kafamı eğip yüzüne baktım. "Ne olursa olsun hemde. Bana söylemekten çekinme." Yuvarlak gözler dolduğunda hemen göz temasımızı kesip burnunu çekti. Muhtemelen geçmişi hatırlatmıştı. Ya da ben öyle olmasını umuyordum çünkü eğer şu an onu üzen Chan'sa... Pembe tilkimi öne sürmekten çekinmezdim. Daha doğrusu abisini. Chan Minho'ya yakalanmak istemiyorsa ayağını denk almalıydı.
"Woaaa Seungmin!" Jeongin'in sesiyle arkamı döndüm. Gözünü ovalayarak geliyordu bebeğim. "Bunlar... Ah. Bunları bizim yapmamız gerekiyordu."
"Hamurunu zaten yapmışsınız ben sadece şekillendiriyorum innie."
Az önceye kıyasla gülen arkadaşıma baktım. Jeongin'in değilde benim yaptığımı bildiğinden adım kadar emindim ancak o ortamı okumuş ve ona göre cevap vermişti. Hafifçe gülümsedim istemsizce. Kim Seungmin. Her ne kadar tehlikeli adam olarak adlandırsamda Chan gibi bir kurda yakışacak tek eşti. Kişiliği olsun zarifliği olsun gerçekten eşsiz bir havası vardı arkadaşımın. "İkinizinde bana aşık aşık bakması bittiyse hadi masayı hazırlayalım. Hyunjin vişne reçelin var mı? Onu seviyorum."
"Ah tabi var." Dediği gibi kendime geldim ve üst dolabı açarak kavanozu çıkardım. Pembe kavanoz Jeongin'in ilgisini de çekmişler benziyordu. Öyle ki hemen yanıma gelip incelemeye başlamıştı. "Pembe şeyler zaafın var bence." Önüne gelen siyah saçını geriye attım. Tilki forumunu özlemiştim ama bu hali bana bambaşka geliyordu.
"Seninde bana var." Boynuma sarılan kollar beni gülümsetmişti. "Yalanlayan yok."
Başımı eğip üç kere küçük öpücükler aldım dudaklarından. Canım daha fazlasını istesede şu an bunu yapamazdık. İçeride Seungmin ve Lily vardı. Sahi. Seungmin Lily'nin varlığını bilmiyordu Lily ise ağzını kapalı tutmayı!
Hemen kavanozu bırakıp içeriye koştum. Öyle ki Jeongin'i bile bırakmıştım öylece. Chan gibi hafıza silme gücümüz olmadığından maalesef mecburdum buna. Gerçi olsa bile arkadaşıma bunu yapamaz-
"Ay ne kadar tatlı bişi bu."
He?
Önümdeki sahneye alışmak için birkaç saniye yerimde durdum. Bu sırada Jeongin'in yanıma geldiğini hissetmiştim. O da durmuştu. Yani. İkimiz de yerde oturan Lily'in kafasını okşayan Seungmin beklemiyorduk. Resmen köpek gibi seviyordu. Fark etmiş olabilir miydi? Sanmıyorum. Fark etse Chan'ı fark ederdi. Kocasının sırrını-
"Kkami gibi. Lily demiştin değil mi? Çok sevimlisin lily."
"Seungmin cidden çok sevgi dolu biri. Baksana o köpeği bile seviyor."
Yanımdan gelen sesle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Güzelim cidden katlanamıyor ve bunu da göstermekten kaçınmıyordu. İçi dışı bir özelliği yorucu olsa da sahte davranmasından iyi buluyordum bunu.
"Jeongin. Seninle karşılaştığım için hiçbir zaman pişman olmadım." Gözümü kapatıp derin bir nefes aldım ve ona dönerek açtım. "Bunun için avcılara bile teşekkür edebilirim. İyi ki karşılaştık küçüğüm. Saf, sade hikayemiz karışık bir hale gelsede..." İki elimle iki elini tutup dudaklarıma götürdüm. "Yine de mutluyum." Öptüm. "Hemde çok."
Beyaz ten pembeleşince yüzümdeki gülümseme arttı. Gözleri de pembe pembe parlamıştı. Seungmin olmasa kuyruklarını göstereceği çok belliydi. Tekrar öptüm ellerinden. Kendine hakim olmayı başarması çok güzeldi. Küçüğüm büyüyordu. Ağacın arkasında yaralı bir şekilde saklanan tilkim çok güzel büyüyordu hemde.
"Bu güzeller sözlerden sonra gaza geldim ama... bu Avcı olayından kurtulunca senle evleneceğim Hwang Hyunjin. Leeyang Hyunjin olmaya hazır olmalısın. İtiraz yok. Sadece bana ait olmalısın."
"İtirazım yok." Ellerini okşayıp gözlerinin içine baktım. "Sende bana ben sana aitim Leeyang Jeongin."
•••
Birkaç bölüm sonra kitsune sıkı yönetime girecek. Yani sona yaklaşıyoruz. Şimdiden duygulandım djsnsn
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kitsune •Hyunin•
FanfictionHyunjin tatil yapmak için gittiği kulübede pembe bir tilkiyle karşılaşır. Renginden çok, dokuz kuyruklu olması onu şaşırtan şeydir. Başlangıç tarihi: 26.12.2022 Bitiş tarihi:...